Ortaokul yıllarında dilbilgisi dersinde zamirleri çektirilerdi 'Ben, sen o, biz, siz onlar' diye. 'Biz' dediğim 'biz Türkler.' Vatanın asli sahipleri, kanla, canla kazanılmış bir vatan ve geçmişten gelen tecrübeyle geleceğe uzanmak üzere kurulmuş bir devlet; 'devlet-i ebet müddet.'
Vatanı alan biz, devleti kuran biz, devletine, vatanına, milletine bağlı ve de yasalara saygılı olan biz. Allah'tan korkan, kuldan utanan ve şeriat karşısında boynu kıldan ince olan biz vatandaşlar. Kendi borcumuzu ödediğimiz yetmez gibi bir de arsızın uğursuzun, hırsızın parasını da öderiz.
Şaşırdınız mı? Şaşırmayınız; şu elektrik faturalarından bahsediyorum. Hani enerji bedelinin yanında neredeyse toplamı ona eşit olan kalemler var ya şekvam onlardandır. Tamam; bir de vergi verelim lazımsa bu devlete, vatan savunması için silah alacaksa, çocuklarımızı okutmak için okul yapacaksa, hastane açacaksa ve de ilave elektrik enerjisi üretecekse -lafımı olur- verelim gitsin.
Vermesine verelim de şu 'kayıp kaçak' da ne oluyor. Tellerde kaybolan mı yoksa arsızın, uğursuzun, kısacası hırsızın evinde, işyerinde, ahırında hatta su havuzunda yani ellerde kaybolan mı; hangisi? Hattaysa tamam da ya değilse niye biz ödeyelim ki?
Parası mı yok? Ya parası kadar yaksın ya da sosyal yardım vakıfları, hayır dernekleri üstlensin, ben niye üstleneyim, sen niye üstlenesin, o niye üstlensin? Ödeyecek takati mi var bu halkın? Şairin dediği gibi 'kendisi himmete muhtaç bir dede/Nerede kaldı gayriye himmet ede?'
Necip Fazıl Kısakürek'in Sakarya şiiri gelir aklıma bunları hatırladıkça. 'Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya/Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya' der ya, işte o misal, kimi zaman kendimi kendi öz yurdumda garip, öz yurdumda parya hissederim. Ama yine de severim bu yurdu ve bu yurtta yaşamayı. Burası benim yurdum, burada doğdum, burada büyüdüğüm ve kara toprağın bağrına burada gireceğim ebedi uykumu uyumak üzere. Tüm hırsızlara, arsızlara, yadlara ve yabancılara inat…