'Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen; göreceğin tek şey kendi karanlığındır.' demişti Descartes.
Ne yazık ki, son dönemde öğretmen ve doktorlar başta olmak üzere kamuda çalışanlara yönelik saldırılar artarak devam ediyor. Son olarak Şanlıurfa'da bir doktora, çocuğunun ateşi düşmediği için parke taşıyla saldıran 'zavallı', mahkemede 'pişman değilim!' dedi.
Bu saldırıların pek çok nedeni var. Kin, nefret, güvensizlik, cehalet ve pervasızlık ilk aklıma gelenler.
Düzenli eğitim alamayan, bir baltaya sahip olamayan kişiler, eğitimli insanlardan nefret ediyorlar. Sanki okuyamamalarının müsebbibi onlarmış gibi! Genel olarak insanlara bir yardımları olmadığı, 'olsalar da olmasalar da olur' türünden varlıklar oldukları için kendilerini değersiz gören bu mahluklar, kendilerinden yetkin herkese karşı kin duyuyorlar. İlk fırsatta, onları alt etmek, yok etmek isteği doğuyor içlerinde. Kırmızı görmüş, yaralı boğa gibi saldırıyorlar. Kimi zaman, işlerini görmek için yetkin insanlara yaltaklanan bu tipler, aynı kişilere saldırmak için fırsat kollayacak kadar da ikiyüzlüdürler.
Toplumda, birer canlı bomba gibi dolaşan, ne zaman ve nerede başımıza bela olacağı belli olmayan, bu ezik tiplerden istemediğimiz kadar var, ne yazık ki.
Ayrıca, bu tipler, son dönemde, seçmen olarak oylarıyla her şeyi belirleyen ve devletin sahibi onlarmış, bu nedenle de kamudaki herkesin kendilerine 'hürmette kusur etmemesi' gerektiği gibi bir paranoya içine de girmiş durumdalar!..
Kamu hizmetlerinin eksiksiz yürüdüğünü söylemek doğru olmaz elbette. Başta sağlık ve eğitimdeki özelleştirmeler, bu temel hizmetlerin piyasa koşullarına ve insafına terkedilerek paralı hale gelmesi, kalitenin düşmesine neden olmuştur. Bunun sorumlusu da, sağlık ve eğitim çalışanları değil, aksine, sistemi bu hale düşürenlerdir.
Dünyanın kendi çevrelerinde döndüğünü sanan bu pervasız güruha, C.G Jung: 'Hayatta en acıklı şey, bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.' diyor.