Türk siyaset söylemine ilk girdiği yıllarda çok yadırgamıştım 'değişmeyen tek şeyin değişmek' olduğu söylemini. Değişmeyecek kavramlar vardı bizim gençlik dünyamızda. Sadece biz gençlere has değildi o yıllarda bu tavır, büyüklerimiz için de geçerliydi. Kavramlar asla terkedilmezdi, saflar bir kere tutulunca açık bir ihanet görülünceye kadar asla bozulmazdı.
O yıllar çok geride kaldı, artık her şey çok çabuk değişiyor ve adeta kutsanıyor. Eskiden değişmemek ayıplanırdı şimdilerde seksen sonrası başlayan ve giderek hızlanan moda çerçevesinde değişmemek ayıplanıyor. Geri kalmak, çağdışına düşmek vesaire söylemlerle aşağılanıyor.
Artık yadırgamıyoruz insanlardaki fikri ve siyasi değişimi. Ayıplamıyoruz da bazıları o kadar hızlı değişiyor ki anlamakta zorlanıyoruz. Hele de terkedilen saf bir ömür verilen bir safsa. Onu anlamak çok zor hatta imkansız oluyor.
Daha zoru yolları ayrılanların eski yol arkadaşlarına yönelttikleri ağır, ağırın da ağırı suçlamalar. Eski yol arkadaşlarına karşı kullanılan saldırgan ve seviyesi alabildiğine düşük hakaretamiz sözler tüm değer ölçülerini alt üst ediyor.
Bir ideal kavgasında, bir fikir hareketinde zaman içinde insanların çözümde ya da strateji ve taktikte farklı düşünmeleri, tartışmaları ve bu tartışma sonunda yollarını ayırmaları gayet normaldir. Bunu ben de anlarım herkes de anlar. Ancak bu ayrılığın dostça olması, helallik alınması ve asla geçmişin hatırasına saygısızlık yapılmaması kaydı ile.
Yerel siyaset ayrılıkları çok hızlandırdı. Samsun için sevindirici yanı şu ana kadar tarafların geçmiş hukuka saygılı davranmaları. Maziye ve eski yol arkadaşlarına genel siyasette kötü örneklerini gördüğümüz bir üslupla saldırmamaları. Umarım ve dilerim ki bu tavır sonuna kadar böyle gider. Çünkü 31 Mart'tan sonra da hepimiz bu kentte bir arada yaşayacağız.