n
n n Önceki bölümlerde Osmanlı’dan Cumhuriyet e devreden Dersim’e, Dersim insanın “ağa/seyit ve tabiat” kıskacındaki çaresiz “şekavet ve sirkatine”, Osmanlı’nın Dersim’e bakışına ve uyguladığı yahut da daha doğru bir ifadeyle uygulayamadığı ıslahat, tedip ve tenkil girişimlerine kısaca göz atmaya çalıştık.
n n
n n Dersim ağaları ve seyitleri Osmanlı’da sürdürdükleri feodal hegemonyalarını Cumhuriyet te de sürdürmeye kalkarlar. Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de silahlarını teslim etmezler, askere gitmeye, vergi vermeye yanaşmazlar, daha doğrusu vergiyi kendi keyiflerince ve kendi kafalarına göre vermeye devam etmek isterler. Yani verecekleri miktarı kendileri tayin edecekler, onun da istedikleri kadarını vereceklerdir. Kayıtlar vardır; Başbakan’ın “gizli belge” gibi açıkladığı o “zata mahsus” olarak 100 adet basılan ve artık kitabevlerinin raflarında alıcı bekleyen Dersim Raporu nda. Söz gelimi Nanik uşağı Bal uşağı, Keçel uşağı, Abbas uşağı, Birman uşağı aşiretleri hiç vergi vermemiş, Laçin ve Kırgan uşakları kendi yazdırdıkları hayvan sayısına göre tahakkuk eden verginin sadece ’ini ödemişlerdir. Yine o raporda yer alan bilgilere göre devlet Hozat, Mazgirt, Nazımiye, Ovacık ve Pertek’te toplam 86.846 liralık tahsilat, 185.650 lira da masraf yapmıştır.
n n
n n Dersim ağalarının isyandan vazgeçmek için öne sürdükleri şartları bir kere daha hatırlamakta fayda var. Ağalar, “yol yapmayın, köprü yapmayın, okul yapmayın, karakol yapmayın, silahlarımızı almayın, askere gitmeyelim, vergimizi istediğimiz gibi verelim” diyorlardı. Bunu yoğun savaşların yorgun Osmanlısına dayatmış ve netice almış olmanın alışkanlığı ve rahatlığı içinde genç Cumhuriyete de dayatabileceklerini düşündüler ve orada yanıldılar. Cumhuriyet, Dersim’in aşılmaz sanılan sarp coğrafyasını aştı, yenilmez sanılan ağa ve seyitlerini yendi, Dersim’i dış dünyaya açtı ve Dersimliyi “ağa ve seyitlerin kölesi olmaktan çıkarıp “Devletin eşit ve özgür yurttaşı” haline getirdi.
n n
n n Özetlemek gerekirse, Dersim’de birilerinin haksız ve insafsız şekilde öne sürdüğü gibi bir katliam yoktur, isyanın bastırılması vardır. On binlerce vatandaşın öldürüldüğü, katledildiği insafsız, izansız ve asılsız bir yalandır. Ölü sayısı 2.000 civarındadır, ne kadar zorlanırsa zorlansın 3.000’i, batı bölgelerine nakledilenlerin sayısı da on bini aşmaz. Bunlar ülkenin en güzel yerlerine nakledilmişler, orada iş güç sahibi olmaları için gerekli imkanlar sağlanmıştır. Yargısız, mahkemesiz infaz söylemleri de yalandır. Dersim isyanına bakan mahkeme 11 kişinin idamına karar vermiş, bunlardan dördünün idamı da yaşlı oldukları için müebbet hapse çevrilmiştir.
n n
n n Dersim le ilgili saklı gizli bir şey yoktur. Dersim’den dolayı Türk Devleti’nin suçlanacağı ve utanacağı bir şey de yoktur. Acılar yaşanmadı mı? Elbet yaşandı. Her isyan acılar getirir ve acılarla bastırılır. İsyanda ölen askerleri görmeden sadece asilerin acıları abartılarak, yalanlarla, palavralarla beslenerek sorumsuz insanların eklemeleriyle ağızdan ağıza, kulaktan kulağa devredilmekte, Türk Devleti ve Türk milleti karalanmaktadır. Bu haksızlıktır, bu insafsızlıktır.
n n
n n Bu devletin de bu milletin de tarihinde utanılacak hiçbir eylem yoktur. Dersim olayında da yoktur. Ama araştırılırsa Dersim’de yabancı parmağı kolayca bulunur. Evet; yabancı parmağı, dedim bilerek. Dersim isyanının temelinde feodal ağa/seyit yapılanması vardır ama aynı zamanda Kürt-Ermeni ortak örgütü olan “Hoybun” da vardır. Hani şu Fransızlar tarafından 1927’de Suriye’de kurdurulan ve Türkçesi “intikam” demek olan Hoybun. Hoybun bilinmeden ne Ağrı isyanları doğru dürüst anlaşılabilir ne de Dersim. Dersim’i konuşanlar niyeyse Hoybun’dan ve bir de “Dersim Generali Seyit Rıza” imzasıyla İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen mektuptan hiç bahsetmezler. Gerekirse biz Hoybun’u da anlatırız o mektubu da bu sütunlara taşırız. Başlıktaki “son” şimdilik kaydıyladır.
n n
n