n
n n Neredeyse iki hafta geçti bir gece vakti insanları apansız yakalayan ölümün üzerinden. Bakanlar, genel müdürler vesaireler alelacele geldiler, bir iki demeç verdikten sonra yine alelacele gittiler. Kendileri söylediler, yağmur yağıyordu ve ıslanacaklardı! Gelenler gitti ama gidenler gelmeyecekler. Gelenlerden geride çoğu akla ziyan demeçler, gidenlerden de yürekler dağlayan acılar kaldı. Ölümün ateşi kent ve siyaset meydanlarında çoktan söndü ama yakınlarının bağrında hala yanıyor ve hep yanacak. Meşhur sözdür, ateş düştüğü yeri yakarmış!
n n
n n Kameraların ve/veya objektiflerin karşısında son derece dramatik pozlarda yapılan açıklamalara bakılırsa ortada yağmurdan başka bir suçlu yok. Tek suç “beş yüz yılda bir” yağan/yağması gereken yağmurda. Yağmur yağmasaydı, sel olmazdı, sel olmasaydı dereler taşmazdı, dereler taşmasa TOKİ konutlarını su basmazdı, TOKİ konutlarını su basmasa kapıcılar ve çocukları ölmezdi. Ne olurdu o yağmur yağmasaydı ya da yağmak için beş yüz yıl bekleseydi! Haşa, yüz bin kere haşa ama bazıları utanmasalar Allah’ı suçlu ilan edecekler!
n n
n n Gezdim oraları, gözümle gördüm. Gecekondu denen evler selden zarar görmüş, kiminin camı patlamış, kapısı kırılmış, kiminin duvarı göçmüş, kiminin tavanı çökmüş ama kimse ölmemiş. Çünkü kimse yerin altına girmemiş, kimse kimseyi yaşarken mezara sokmamış ve kimse de ölmemiş. Çağdaş mimari dedikleri ve kentsel dönüşümün yıldızı ilan ettikler TOKİ konutlarında ise patlayan cam, çatlayan duvar, çöken çatı, yıkılan ev yok ama ölen insan var. Çünkü çağdaş kafa(!) insanları yer üstü dururken üç beş kuruş daha fazla kazanmak uğruna yerin altına sokmayı başarmış! Teknolojiye aşina kafa ile teknolojiye yabancı kafa arasındaki çağdaş denilen kafa aleyhine farkın hazin tecellisi.
n n
n n TOKİ’nin bağlı bulunduğu Sayın Bakan “ders aldık” demiş. Biraz geç ve oldukça pahalı bir ders! Beni gülmekle ağlamak arasında kararsız bırakan onlarca açıklamadan birisi de Samsun Vali Yardımcısı Hasan Özhan’a ait. Arena Gazetesi’nin haberine göre o gece halkı uyarmak için olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere kurulan sirenlerin çalınması düşünülmüş ama “düğmeye basılamamış! Sayın Özhan’ın dediğine göre bu sistem kullanılmadan önce “halkın bilinçlendirilmesi” gerekirmiş, yoksa panik olurmuş, ondan korkmuşlar! Japonlar sirenlerin düğmesine basıyorlarmış ama onlar halkı daha çocukluğundan itibaren bilinçlendiriyorlarmış!
n n
n n Sayın Vali Yardımcısı açıklamasında “bundan sonra siren, anons ve her türlü imkanları kullanarak halkı uyaracaklarını” belirtiyor. Bu da oldukça geç alınmış ve oldukça pahalı bir ders. İnşallah, bu afetten gerekli dersler çıkarılır, gerekli önlemler alınır da o sirenlerin düğmesine basma ihtiyacı duyulmaz.
n n
n n Bu konu bu kadar değil, üzerinde durmaya devam edeceğiz.
n