'Gözleri kapalı İstanbul'u dinleyen' Orhan Veli misali ben de adayları dinliyorum ama gözlerim kapalı değil, şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmış, mutluluktan pırl pırıl. Mutluluğum duyduklarımdan, vadettikleri yalancı cennette yaşayacağımı düşünmekten. Şaşkınlığım bütün bunların yapılmasının bu kadar kısa zamanda ve bu kadar kolay nasıl olacağını bir türlü anlayamayışımdan. Ve madem bu kadar kolaydı da niye bugüne kadar yapılmayışlarından.
Şu parti veya bu parti, şu aday veya bu aday hiç fark etmiyor, hepsi de birbirinden güzel projelerle çıkıyor halkın karşısına. Herkesin iş ve aş bulduğu, insanların zümrüt yeşili alanlarda son derece konforlu mekanlarda yaşadığı, çalıştığı ve eğlendiği bir kent sunuluyor seçmene. Trafik sorunu çözülmüş, bir tarafta fabrika bacalarının öbür tarafta cami minarelerinin göğe yükseldiği bir Samsun hayali canlandırılıyor insanların zihinlerinde.
Kahvede, lokalde, seçim bürolarında, sokakta, caddede, meydanda ya da ekranda, hiç fark etmiyor tıpkı adayın kim olduğunun fark etmediği gibi. Her şey var ama bir şey yok, kaynak, yani para kaynağı. Ah bir de o olsa. Belki var da henüz ya seçmen sormuyor ya da adaylar kendi bildiklerini şimdilik seçmenle paylaşmıyorlar. Herhalde zamanı vardır, onu bekliyorlardır.
Ben şahsen çok mutluyum, hangi seçim dairesinde hangi aday kazanırsa kazansın, vaatlerinin tamamını değil, yarısını hatta dörtte birini gerçekleştirse ben razıyım. Mutluluğuma payan olmaz. Seçmen de mutlu olur.
Tam da o anda Şenay geliyor aklıma ve onun o bir zamanların çok moda parçası, o melodi dönüyor kafamın içinde bir yerlerde: 'Bütün dünya buna inansa/ Bir inansa hayat bayram olsa…'