Bir iktidarın, hayır bir değil, her iktidarın en büyük düşmanı kendi şahsi ve siyasi ikbalini iktidarın nimetlerine bağlamış çapsız muhterislerdir. Ya emekleriyle ulaşamayacakları üç on paralık şahsi servet ya da hadlerini bilmeden talip oldukları siyasi ikbal yahut en uyduruk bir toplantıda ön sıralarda yer bulabilmek derdindeki bu çığırtkanlardan Allah cümle iktidarları korusun.
İster veraset yoluyla olsun isterse kafalarının ve yüreklerinin hakkıyla kazanılmış seçimlerle olsun işbaşına gelen iktidarların bu tür çapsızların övgüsüne de, fedailiğine de ihtiyacı yoktur. Esasında bu tür çığırtkanlık ve fedailiğin kendilerinden başka hiç kimseye, hele de, haysiyet sahibi ve bulunduğu yeri hak etmiş makam ve güç sahiplerine hiçbir yararı yoktur. Hatta tam tersi sadece ve sadece zararı vardır.
Özellikle de 'meşveret' esasını vazeden bir dinin mensubu olanlar için ''alkışlayacak cahil yaranlardan çok müşavere edilecek akıl, ilim ve irfan sahibi insanlara' ihtiyaç vardır. Eski ifadelerle teklif ve tenkit, yeni kelimelerle 'öneri ve eleştiri' sağlıklı kararın en temel iki unsurudur. Bu 'müşavere' de yağcılarla ve yalakalarla değil, ancak ve ancak, hem bilen hem de bildiğini hiçbir şahsi menfaat beklemeden ya da hiç bir şeyden çekinmeden söyleyen ve savunan insanlarla yapılabilir. Atalarımızın 'akıllı düşmanı abdal dosttan yeğ tutması' bundandır.
Bu tipler bilmezler, bilmediklerini de bilmedikleri için bilme ihtiyacı da duymazlar ama bilir geçinmeyi de hiç elden bırakmazlar. Cahilin cesareti demiş atalarımız, buna bir de cahilin utanmazlığını eklemek gerekir, belki de eklemişlerdir de ben bilmiyorumdur. O da benim kusurum sayıla ve de af ola.
İlmi bilmedikleri gibi Türk insanının temel özelliği olan irfandan da nasipsizdirler; sükûnu, sükûneti, sağduyuyu, basireti de bilmezler, dolayısıyla susmayı da bilmezler. Bilenlerin sustuğu bilmeyenlerin konuştuğu ahvalden boşuna yakınmamıştır dünün büyükleri. Geçmişten ders alınmazsa bugünden yarına kalacak olan da bir büyük hayıflanmadır ne yazık ki.
Kutsal kitabı 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' diyen bir dinin müntesiplerinin bilgiye sırtlarını dönmelerini ve dünyayı kahve dedikoduları ya da televizyon dizilerinin söylemleriyle anlamaya çalışmaları, bundan da ötesi bir de anlatmaya kalkışmaları komik olmanın ötesinde hazindir de.
Yusuf Has Hacip 'Kutadgu Bilig' adlı şaheserinde bilgiye ve bilgine büyük önem atfeder. 'Bilgi ile gökyüzüne bile yol bulunur' der ve beylere, yani makam, güç, kısacası devlet sahiplerine 'bilginleri kendine yakın tutmasını' öğütler. Ona göre 'bilgisiz başköşeyi ele geçirirse başköşenin değeri kalmaz. Eşik ondan daha değerli olur. Eğer bilgine eşikte oturmak düşmüşse, o eşik başköşeden daha değerlidir. İster kürsü, ister başköşe olsun orayı değerlendiren, saygınlık kazandıran bilgidir.'
Allah bu milleti ve cümle iktidarları bilgisizlerden ve onların ihtirasından korusun.