n -
n
n
n
n Günün birinde bu ülkenin milliyetçi(!), muhafazakar(!) onca milletvekili dururken, vatan coğrafyasına dikilen ve adına bayrak denilen bir ayrılıkçı paçavrasını solcu-sosyalist diye horlanmaya kalkışılan Kamer Genç’in kendisine dert edeceği, hiç aklınıza gelir miydi?
n
n
n
n Benim gelmezdi. Çünkü, benim aklıma bu aziz vatanın bırakın kent merkezlerinin hemen yanı başına, kervan geçmez kuş uçmaz en uzak, en ücra bir köşesine bile el kadar bir sembolün asılabileceği hatta asılmasının düşünülebileceği de gelmezdi. Ne yazık ki aklıma gelmeyen başıma geldi ve Mehmet Akif’in “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” diye kutsadığı bu şehitler yurdunun ‘Şehitler Tepesi’ne kanlı ihtirasların, puşt ihanetlerin kirli paçavraları asıldı.
n
n
n
n “Şehitler Tepesi” ifadesi “Bayrak” şairi Arif Nihat Asya’nın. Hani “Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,/ Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!/ Işık ışık, dalga dalga bayrağım,/Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım” diye başlayan ve ”Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yeryüzünde yer beğen!/ Nereye dikilmek istersen,/ Söyle, seni oraya dikeyim” diye biten ve çocukluğumuzda ve gençliğimizde göğsümüzü gururla şişirerek ve de hançeremizi adeta yırtarak okuduğumuz o şiir var ya o şiir, -resmen olmasa da fiilen- artık yasak! Yıllar var ki okunmuyor. Birileri küsermiş, darılırmış! Kendi bayrağımızı dikme iddiamızı kaybettiğimiz günden beri yabancı bayrakların, bayrak adı altındaki paçavraların vatanın harim-i ismetine dikilmesine mahkum olacağımızı düşünmemiştik. Heyhat, düşünmediğimiz akıbete kendi ayaklarımızla sürüklendik.
n
n
n
n Arif Nihat Asya, bir başka şiirinde de “Şehitler tepesi boş değil, Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için;/ Rüzgar bekliyor! Destanı öksüz, sükutu meçhul askerin; Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye/Yattığı toprak belli,/Tuttuğu bayrak belli,/ Kim demiş meçhul asker diye?..” seslenir.
n
n
n
n Benim aklıma “Şehitler Tepesi’nin boş bırakılacağı ve ihanetin kanlı ve kirli paçavrasının o meçhul askerin yatığı tepeye çekileceği gelmezdi ki, günün birinde bu ihanete ilk oarak ve şimdilik sadece Kamer Genç’in işaret edeceği gelsin. Kimi başladığı yerde direnen kimi geçmişine bir sünger çekerek iktidarı iktidarın asıl sahipleriyle paylaşan ve geçmişleri bin bir efsaneyle süslü onca milliyetçi(!) ve muhafazakar(!) siyasetçi dururken “Bu iş sana mı kaldı ey Kamer Genç?” avazlarını daha şimdiden duyar gibiyim. Evet; ne yazık ki sadece ve yalnızca Kamer Genç’e kaldı. Veyl, bu ihaneti teşhir etmeyi ona bırakanlara…
n