Bizde kediye kedi, ite it denir. Tıpkı hırsıza hırsız, arsıza arsız, utanmaza utanmaz, yalancıya da yalancı dendiği gibi.
Bir de bunların üst üste binmiş hali vardır ki, o beterin de beteridir. Bazıları kaçınılmazdır, eğer bu ahlaksızlıklardan birine bulaşmışsa bir kimse, kaçınılmaz olarak diğer pisliklere de bulaşır. Hırsızlıkla damgalanmışsa eğer, aynı zamanda utanmazlık damgasını da taşıyacaktır ağırın da ağırı bir yük olarak bir ömür boyu.
Hırsızlık, devletin güvenlik birimlerinin, adli teşkilatının kovaladığı bir suçtur. Hem bizim ceza kanunumuzda hem de dünyadaki tüm ceza yasalarında ve ilahi kitaplarda hem ayıplanmış hem de yasaklanmıştır.
Yalancılık da ayıptır ama zaman zaman birileri 'masum yalan' kavramına icazet de verir. Masum ya da değil yalan yalandır, yalancı da yalancı. Kim ne fetva verir bilemem ama biz yalanın en büyük ayıp olduğu telkini ile eğitildik.
Cenap Şehabettin 'Hiçbir hayvan yalan kadar velut (doğurgan) değildir. Bir yalan en az yüz yalan doğurur' derken yerden göğe kadar haklıdır.
Yalanın her türlüsü ayıptır ve zararlıdır ama siyasete sirayet eden yalan kadar ağır, çirkin ve tehlikelisi yoktur. Toplumun kaderinin belirlendiği siyaset dünyasında ne yazık ki bu hastalığın giderek yaygınlaştığı görülüyor.
Bir adam toplumun karşısında utanmadan, sıkılmadan ve yarın hakikat yüzüme vurulur endişesi taşımadan yalan söyleyebiliyorsa bu, toplumun geleceği için son derece büyük bir tehlike demektir. Yalan bir hastalıktır ve giderek yayılmasında hastalarla temastan kaçınmayışımızın payı çok büyüktür. Hele de bu yalancı, toplumun karşısına kirletmekten hiç çekinmediği değerleri istismar ederek çıkıyorsa.
Birileri nezaket göstererek yalancıya yalancı demese de biz yalancıya yalancı demeye devam edeceğiz. Yalancı ister çırak, ister kalfa, ister usta olsun…