Bizim Sevgili Mustafa Genç'in önceki günkü yazısının MAYINLI SAHADA TOP OYNAMAK
başlığı 'Mayınlı Tarlada Top Oynamak' idi.' Sayın Genç 'Müslümanlar ve devlet olarak başta Ortadoğu olmak üzere Amerika'ya kadar uzanan mayınlı bir sahada top koşturuyoruz. Mayınlardan arınmış stratejik alan olarak nitelendirdiğimiz yerler bile serseri mayınlarla doldurulmuş' diyordu söz konusu yazısında.
Sadece bizim değil aynı zamanda mensubu bulunduğumuz İslam dünyasının hal-i perişanını anlatan bu ifadeyi -canımı yaksa da- gerçeğin bir tarafını dile getirdiği için sevdim. Gerçeğin bir tarafı dediğim top oynamaya çalıştığımız ya da oynuyor gözüktüğümüz sahanın mayınlarla dolu olması. Öbür yüzü bunda bizim hatamızın olup olmadığı, varsa ne ölçüde olduğu ve hala devam edip etmediği.
Ne yazık ki, Müslümanlar olarak neredeyse on asırdan bu yana çok bilimde, teknolojide, keşif ve icatta yoğuz ve dolayısıyla da medeniyetler alemindeki ön sıralardan hızla gerilere düşüyoruz. Öyle ki ne tarlamız mayınlarla döşenirken farkına varabiliyoruz ne de top oynamaya girdiğimiz tarlanın mayınlı olup olmadığını anlayabiliyoruz. Mayın patladıktan sonra farkına varmak sonucu değiştirmiyor, mayınlı tarlaya girmek ne kadar zor ve riskli ise mayınlı tarladan çıkmak da o kadar zor ve riskli. Belki de daha zor ve daha riskli, girerken ilk mayın patlamasıyla birlikte dönme şansımız var, çıkarken hangi yöne gideceğimiz de belli değil ne kadar yol kat edeceğimiz de meçhul. Tıpkı Suriye'de olduğu gibi...
Hoş, Suriye'de top oynamayacaktık, Emevi Camii'nde Cuma namazı kılacaktık. Davutoğlu rüzgarının bizi önüne katıp sürüklediğinde 15 günde gideriz sanmıştık; 7 yıl doldu ne gidebiliyoruz ne de dönebiliyoruz. Gidemeyeceğimiz kesin, meçhul olan sağ salim dönüp dönemeyeceğimiz, dönebileceksek de hangi vadede ve hangi hasarla döneceğimiz. Bir de bu ana kadar bünyemizde açılan yaraları sarıp saramayacağımız, maazallah bir d saramazsak bunun sosyal, kültürel, ekonomik ve milli bünyemizde açacağı yaranın vüsatının ne olacağı.
Herkes işin görünen yüzüyle yani ekonomisiyle meşgul, 30 şu kadar milyar dolar diyen de var çok daha fazla olduğunu iddia eden de. Kimse sayıları şimdilerde milyon civarında olan ve yakın vadede 8-10 milyona ulaşacak işsiz, eğitimsiz 18 yaş civarı ve altı Suriyelilerin milli yapıyı hangi yönde ve nasıl etkileyeceğine pek kafa yormuyor. Selçuk Şirin Hoca'nın tabiriyle 'hayalleri çalınmış' bu insanlar çok da uzun olmayan bir gelecekte ne olacaklar, ne yapacaklar ve biz hangi tedbirleri alıyoruz veya alacağız?
Devlet aklını birey aklından ayıran en önemli husus devletin bireye oranla çok daha uzun dönemleri çok daha sağlam bir şekilde planlayabilmesidir. Mevcut ve muhtemel rakiplerin, hatta mevcut ve muhtemel dost ve düşman devletlerin coğrafi, kültürel, askeri ve ekonomik tehdit ve avantajlarını devlet aklıyla planlamak gerekir. Ama siz öyle yapmaz da bölgenizdeki gelişmeleri aklı hayaline bir türlü yetişemeyen bir akademisyenin gözüyle okur ve meydana çıkarsanız ya da bizim Sevgili Mustafa Genç'in ifadesiyle 'mayınlı tarlada top oynamaya' soyunursanız yakınmaya hakkınız olmaz. Yakınsanız da kimse duymaz, duysa da yaranıza merhem, derdinize derman olmaz.
İslam Âlemi, çok zaman önce kaybettiği ve 'gerçek malı' ilmi bir an önce aramaya başlamadığı ve bulmadığı sürece tarlasına daha çok mayın döşerler ya da mayın döşeli tarlalar daha çok girer. Kendi derdini doğru algılayıp çaresini aramayanın kimseye dert yanmaya ve hele de tarihi, dini, siyasi kadim düşmanlarını suçlamaya hiç mi hiç hakkı yoktur.