HUNHARCA ŞEHİT EDİLMELERİNİN 29. YILINDA PAMUK GEÇİDİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ
18 NİSAN1992 ? 18 NİSAN 2021
PAMUK GEÇİDİNDEN CENNETE KOŞAN ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI- (3)
1992 yılında ülkemizde tırmanışa geçen bölücü terör olayları nedeniyle bir çok masum sivil ve kamu görevlisi PKK terör örgütü tarafından vahşice katlediliyordu. Analar ağlıyor annesinin güzel çocukları şehit düşüyordu. Köyler yakılıyor ,yollar kesiliyor araçlardan indirilenler ya kaçırılıyor ya da katlediliyorlardı. En çokta ulaşımın ve güvenliğin arazi şartları nedeniyle zor olduğu Jandarma Karakollarına baskın düzenleniyordu. Olayların günden güne azalacağı ve kontrol altına alınacağı düşünülürken tırmanışa geçmişti. Bunları yapanların insan değil , birer vahşi yaratık olduklarını hepimiz biliyorduk. O kadar vahşi yaratık olmuşlardı ki ,kundaktaki bebekleri bile katlediyorlardı. Türkiye'nin Doğusu ve Güneydoğu bölücü terör örgütünün tüm kalleşliklerine ve hainliklerine hedef oluyordu. Akla hayale gelmeyen cinayetlerde tertemiz çocuk şehit ediliyordu. Elbette devlet güçleri olanları seyretmiyordu. Ama eldeki silah ve imkanlar o günün şartlarında terörle mücadelede bazen çok yetersiz kalabiliyordu. Türkiye'de gerçekten bir şeyler oluyordu. Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın gözü o kadar çok dönmüştü ki, Suriye'den verdiği emir ve talimatlarla Türkiye'de halkın kümesteki tavuklarını bile katlettiriyordu . Gece Doğu ve Güneydoğu bölgesinde hemen hemen tüm şehirlerde, şehirlerarasında güvenli yolculuk yapılamıyordu. Sadece askerler ve polisler değil ,tüm kamu görevlileri (öğretmen ,imam, memur ,mühendis,doktor gibi ) , sivil halk kadın erkek PKK terör örgütü tarafından direk hedef alınmaya başlanmıştı. Kimse tam olarak ne olduğunu da anlayabilmiş değildi. Türkiye'nin doğusunda ve güneydoğusunda büyük bir yangın vardı. Bu yangın yaktığı her yeri kökünden yakmaya başlamıştı. Gerçekten analar çok ağlıyordu. Ama yaşamayan bilmiyordu. Devlet gereken tedbirleri tüm gücüyle almaya çalışıyor, hiçbir şeyi seyretmiyor ama bazen de terör örgütünün kalleşliği karşısında yetersiz ve şaşkın kalıyordu. Askerlerimiz ,polislerimiz, köy korucularımız canı pahasına mücadele ediyordu.1992 yılı gerçekten çok kötü ve berbat bir yıldı. Türkiye ,1992 yılında terörle uğraşırken birde Erzincan'da hepimizin canını çok yakan ,ayakta çok az binanın kaldığı büyük bir depremle uğraşmak zorunda kalmıştı. Türkiye 1992 yılı Nevruz'undan sonra bahara iyi girmemiş bölücü terör olayları nedeniyle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde adeta diken üstündeydi. Bu yüzden asker ve polis her türlü terör olayını önlemek için canı pahasına elinden geleni fazlası ile yapıyordu. Ama PKK terör örgütü can yakan, kan akıtan, yol kesme eylemleri ile adeta tavan yapmaya başlamıştı. Bu yüzden ilk defa 1992 yılında asker tayinleri toplu olarak yapılıyordu.1992 yılında asker tayinlerinin açıklanması belki de yaşanan terör hareketliliği nedeniyle biraz gecikmişti. Tayin olan askeri personel toplu olarak konvoy eşliğinde güvenlik kuvvetlerinin gözetimi altında güvenli bölgeye götürülmesi planlanmıştı. Buna rağmen terör örgütü en küçük bir fırsatı değerlendirip asker ,polis kamu görevlisi hangisini bulursa bulsun bulduğu yerde ya katlediyor, ya da dağa kaçırıyordu. Bütün bunlar bir hayal gibi yaşanıyordu. Ama bu Türkiye'nin acı gerçeği olmaya başlamıştı. Herkes bu durumdan gerçekten çok rahatsızdı. Bölücü teröristlerin gerçekleştirdiği bazı terör olayları da değişik kaygılarla ülkenin sorumluları tarafından saklanıyor ,halkın korkuya ve endişeye kapılması önlenmeye çalışılıyordu .Ama bir şekilde bölgede yaşanan hain saldırılar duyuluyordu. Hiç bir şey gizli kalmıyordu. O yıllarda dönemin Başbakanı Merhum Süleyman Demirel "Devletin giremediği toplu iğne başı kadar yer yoktur. Herkes istediği yere korumasız gidebilir." derken acaba şehirlerarası yolların çok güvenli olduğu mesajını mı veriyordu? Bu mesajı verirken terör örgütünün yaptığı yol kesme eylemleri acaba kimin canını acıtıyordu? Kars merkezde o yıllarda ciddi anlamda olaylar olmuyordu ama bazı kenar mahallelerin güvenli olmadığı söyleniyordu. İnsanlar yaşamlarının altüst olmasını istemiyor, bu yüzden de normal yaşamlarını sürdürüyordu. Halkın arasında beklenmedik şekilde büyük bir tedirginlik ve korku vardı. Her şeye rağmen herkes devlete ve güvenlik kuvvetlerine güveniyordu. Ama bu güven herkeste yoktu.Bu güvensizlik terör örgütünün bölgede söz sahibi olmasına neden oluyordu. Güvenlik zafiyetinin yaşandığı yerlerde durum hiç iyiye gitmiyordu. Bölücü terör örgütü PKK, özellikle arazi şartlarını iyi kullanıyordu. Hiç kimse bölgede bu kadar çok kalleşçe ve haince bir saldırıyı öngörmüyordu. Bölgede körüklenen ayrılıkçı terör hareketi ciddi anlamda can yakmaya, kan akıtmaya başlamıştı. Yine de olayların bu kadar rayından çıkabileceğini kimse beklemiyordu. Terör örgütü Doğu ve Güneydoğuda bir şeylerin ayarını bozmak için var gücüyle masum insanlara zulmediyor, baskı uyguluyor karşı duranı da katlediyordu. Kısaca dağdaki teröristler vahşice katliamlar yaparak devlete kafa tutuyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devletinden toprak koparıp ayrı bir devlet kurmayı hedeflemişlerdi. Bunun içinde Türkiye'nin ve Türk Milletinin ezeli dış ve iç düşmanlarından maddi ve manevi her türlü desteği rahatlıkla alıyorlardı. Sınırlarımız adeta yolgeçen hanına dönmüştü. 1984 yılında bölgede ufaktan başlayan terör olayları 1992 yılında artık büyüğe doğru gidiyordu. Evet Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusunda 1992 yılında bölücü terör örgütü ciddi anlamda kan akıtmaya başlamıştı. Her türlü zorluğa ve kısıtlı imkana rağmen Askeri birliklerimiz tüm personeli ile birlikte yurt içi ve yurt dışında gece gündüz operasyondaydı. Aslında 1992 yılı itibarıyla TSK'nın gerek yurt içinde gerek yurtdışında gerçekleştirdiği başarılı operasyonlar terör örgütünü kırsalda adeta kudurtmuştu. Bu yüzden daha çok masum sivil insanlara saldırıyor onları yakaladıkları yerde katlediyorlardı.
(Devamı Yarın)