Sandığa gitmek hak mı yoksa görev mi? Kestirmeden söyleyeyim; sandığa
gitmek, demokraside yaşayan ve ülke hakkında konuşan herkes için
görevdir hem de ihmal edilemeyecek kadar önemli bir görevdir. Hak
olan sandığa gitmek değil sandığın ortaya çıkmasıdır, sandığa
ulaşabilmektir.
Eğer bir ülkede demokrasi varsa o ülkede sandık yasalarla belirlenen
zamanlarda mutlaka ortaya çıkacaktır. Vatandaş sandığa en kolay yoldan
ve asla engellenmeden ulaşabilecek, hiçbir müdahaleye maruz kalmadan,
kimseye sormadan ve kimseye hesap vermeden oyunu kullanabilecektir. Bu
vatandaşlık hakkıdır. Bu hakkın aranması, kullanılması ve sandığa
atılan oyların sandıktan herhangi bir engellemeye, değiştirmeye
uğramadan çıkması, son makama kadar en ufak bir değişikliğe uğramadan
taşınmasını sağlamak ise görevdir.
Hakkını kullanmayanın ve görevini yerine getirmeyenin hem kendisine
hem evlatlarına ve hem de mensup oldukları millete ve ümmete hatta
insanlık alemine karşı sorumlulukları vardır ama konuşmaya hele de
eleştirmeye, yakınmaya hiç mi hiç hakkı yoktur. Kaderinin
belirlenmesine ilgisiz kalanlar, hangi yüz ve hangi hakla kaderlerinden
yakınabilirler ki?
Ne yazık ki ülkemizde seçimlere katılım zaman zaman oldukça düşük
gerçekleşmektedir. Yaz tatilinden, deniz sefasından fedakarlık
yapamayanlar ya da “benim bir oyumdan ne olur” düşüncesine teslim
olanlar, sandığa gitmemektedir. Bugünün rahatından vazgeçemeyenler,
geleceklerinden vazgeçtiklerinin farkındalar mı acaba? Ya da “benim
bir oyumdan ne olur” diyenler, binlere giden yolun birle başladığını ve
binlerin, milyonların birlerin toplanmasıyla oluştuğunu bilmezler mi?
Türkiye hayır sadece Türkiye değil bölgemiz ve hatta tüm İslam
coğrafyası İslama ve Türke “ezeli ve ebedi düşman” gözüyle
bakanların eliyle yeniden şekilleniyor. Ortadoğu’da ABD’ye “ileri
karakol” ve İsrail’e “mahkum ve muhtaç bir dost” olmak üzere yeni bir
ulus inşa ediliyor, yeni bir devlet kuruluyor. Paramparça olan İslam
coğrafyası biraz daha parçalanıyor, kendi asli coğrafyamızla aramıza
yeni engeller yerleştiriliyor. Ve biz her zamankinden daha fazla
birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bir süreçte; her zamankinden çok
daha fazla geriliyor, zıtlaşıyor, bölünüyor ve adeta düşman kamplara
ayrılıyoruz.
Çözüm elimizde: Sükûnetle düşünmek, akılla karar vermek ve sarsılmaz
bir inançla geleceğe yürümek. “Bana ne” umursamazlığına, “Bizden bir
halt olmaz” umutsuzluğuna düşmeden, dikkati hiç elden bırakmadan ama
umudu hiç yitirmeden yasalar çerçevesinde, akıl ve izan, adap ve edep
çerçevesinde mücadele ederek geleceğe sahip çıkmak. Görevimiz olan oyu
hakkımız olan sandığa atmak ve kendi geleceğimizi kendi hür irademizle
belirlemek…
Siz ne dersiniz bilmiyorum, ben sandığın hakkımız ama sandığa gitmenin
görevimiz olduğu inancındayım. Ben sandığa gideceğim. Bu sandığa bu
milletin adının anayasadan çıkarılamayacağını dünyaya haykırmak için
gideceğim. Devletimizin hukuka bağlı milli bir devlet olduğunu,
Başkentimizin Ankara, dilimizin Türkçe, sembolümüzün “ay yıldızlı al
bayrak” olduğunu haykırmak için sandığa gideceğim. Ben bu milletin
adının Türk milleti, bu devletin adının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve
bu vatanın adının Türkiye olduğunu haykırmak için sandığa gideceğim...
Ben tarihe, ben bu vatanı ve bu devleti bize miras bırakan ecdadımıza
karşı görevimi yapmak için sandığa gideceğim