n
n n BDP’lilerin “soykırım” ve BDP’li, başka bir ifadeyle siyasi ve etnik Kürtçü olmadıkları halde cumhuriyet, devlet ve milletle şu veya bu gerekçeyle kavga halinde olanların “katliamla” suçladıkları devlet; isyanı bastırırken asiyle mutiyi, suçluyla suçsuzu, zalimle mazlumu ayırmak için azami gayret ve dikkati gösterir. Her vesileyle ve sık sık isyana katılmamışları devlete sığınmaya, isyana katılmış ama pişmanlık duyanları da devlete teslim olmaya çağırır. Teslim olanlar affolunacaktır. Ama teslim olmayanlar, direnenler ve devlete karşı isyana devam edenler de mutlaka tasfiye edilecektir. Devrin bir yetkilisinin söylediği gibi devletin sesinde “şefkat olduğu kadar, kudret de vardır. Bu ikisinden birini intihap etmek(seçmek) kendilerine(isyancılara ve yardımcılarına) aittir. Bilinmelidir ki (devletin) şefkati de kahrı da boldur.” Bu “şefkat ve kudreti bol devlet” söyleminin sahibini daha sonra açıklayacağım.
n n
n n Dördüncü Umum Müfettiş ve Tunceli Valisi General Abdullah Alpdoğan’ın bölge halkına yayınladığı iki ayrı bildiriden kısa alıntılar yapacağım. Bu bildirilerin birinde General Alpdoğan askerin “zalimlerin(ağa/seyit zümresi) zulmüne son vermek, masum halkı onların elinden ve şerrinden kurtarmak için bölgeye geldiğini açıklıyor ve “Görüyorsunuz ki, dört tarafınızı asker sarmıştır. Ve harekete geçecektir. Maksadımız yalnız suçluları ve bilhassa elebaşlarını cezalandırmaktır” demekte ve “suçsuz halkın zarar görmemesi için isyancılardan ayrılarak ilçe merkezine inmesini” istemektedir. General Alpdoğan’ın ifadesiyle “Hükümet geçen senelerde olduğu gibi bunlara da şefkatini esirgemeyecektir.”
n n
n n General Alpdoğan’ın bir başka bildirisinde de “Devlet evlatlarına kızmaz. Onlara hiçbir fenalık yapmak istemez… Size ve bilhassa çoluk çocuğunuza çok, hem pek çok acıyoruz. Bu azaptan ve felaketten kurtulmak için yegane çare devletin kucağına dehalet edip(teslim olup) sığınmaktır… Gelip dehalet edenler ıstırap ve zulümden kurtulurlar” denmektedir.
n n
n n Devletin bir yalvarmadığı kalmıştır ama şimdilerde birileri bunları görmezden gelerek; kendi devletini zulümle ve daha da iğrenci soykırımıyla suçlamaktadır. Bu halden utanması gerekenler müfterilerin ta kendisidir. Ama asla ve kata Türk Devleti ve Tük milleti değildir.
n n
n n Şimdi yukarıda bir parçasını verdiğimiz konuşmaya dönelim. Hani şu “Devletin şefkatinin de kahrının da bol olduğunun” vurgulandığı konuşmaya. Bu konuşma 1938 Dersim Tedip ve Tenkil Harekatı başlamadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılmıştır. Bir bölümü aynen şöyledir:
n n
n n “Yakında ordumuz Dersim havalisinde manevralar yapacaktır. Bu münasebetle ordu Dersim için vazife alacak ve umumi bir tarama hareketiyle tedip kuvvetlerine müzahir olaraktan, bu meseleyi kökünden söküp atacaktır. Arkadaşlar, Dersimliler ne istiyorlar? Dersimli Ortaçağ’a ait bir zihniyetle orada oturup şekavet(eşkıyalık) yapmak istiyor. Mal çalacağız diyor. Silahla gezeceğim, müsamaha edeceksiniz(hoş göreceksiniz) diyor. Vatani mükellefiyetlerimi(görevlerimi) ifa etmeyeceğim(yapmayacağım), imtiyazlı(ayrıcalıklı) bir insan olarak hepinizin muvacehenizde(karşınızda) dolaşacağım, diyor. Bilinmesi lazım gelen bir hakikat vardır ki, Cumhuriyet böyle bir vatandaş tanımıyor. Cumhuriyet külfette(yükte) olduğu kadar nimette, nimette olduğu kadar külfette müsavi(eşit) ve seyyam muameleye tabi insanlardan mürekkeptir(meydana gelmiştir). Bu hakikat anlaşılıncaya kadar kuvvetlerimiz orada fiilen bulunacaklardır. Eğer ellerinde bulunan silahı teslim ederler ve cumhuriyetimizin emirlerine intiyad ederlerse, kendileri için yapacağımız şey; muhabbetle göğsümüzü açıp deraguş etmektir. Bu yapılacaktır. Dersimliler sesimizi işitmelidir. Bu kürsüden akseden bir sadayı, kendi menfaatlerine göre, muhakeme etmelidirler. Bizim sesimizde şefkat olduğu kadar, kudret de vardır. Bu ikisinden birini intihap etmek(seçmek), kendilerine aittir. Bilinmelidir ki şefkatimiz de kahrımız da boldur.”
n n
n n Bu konuşma devrin Başbakanı Celal Bayar’a aittir. Bazı çevreler niyeyse Dersim tedip ve tenkil hareketlerinden bahsederken sadece Atatürk ve İsmet İnönü’nün adını zikrederler ama Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak’tan hiç bahsetmezler. Halbuki 1938’de yapılan üç tedip ve tenkil hareketinin başbakanı Celal Bayar, 1937 ve 38 ve ondan önceki tüm bastırma hareketlerinin genelkurmay başkanı da Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Bu ayrım bile samimiyetsizliği, en azından tarihi gerçeklerin saptırılması ya da saklanmasını ortaya kor.
n n
n n Bu ülkede birilerinin kendi devleti ve kendi milletiyle kavgası devam ettikçe, bizim de yalanları ve yanlışları teşhir etmemiz de dolayısıyla bu yazı da devam edecektir.
n