Dün Türk basınından sansürün kaldırılışının yüz onuncu yıldönümüydü.
Bir gün önceden AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş'tan geldi ilk kutlama mesajı, dün de yine AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan, AK Parti İl Başkanı Av. Hakan Karaduman, AK Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, Ladik Belediye Başkanı Selim Özbalcı basın mensuplarının bayramını kutladılar.
İki isim daha var kutlama mesajı yayınlayan: Birisi Samsun Valisi Osman Kaymak, diğeri de Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yusuf Ziya Çakır. Bu iki ismi özellikle ayrı bir paragrafta yazıyorum. Zira birisi devletin Samsun'daki en yetkin temsilcisi diğeri de yıllarını basına vermiş ve yeni seçildiği başkanlık görevinde umut veren bir meslektaşımız. İkisi de siyasetin dışında.
Benim dikkatimi çeken bu yıl muhalefetten herhangi bir kutlama mesajının gelmemesiydi. Yeterince yer bulamadıklarına mı küstüler acaba yoksa basına ihtiyaç duymayacak kadar güçlendiler mi? İşin şakası bir yana muhalefetin basından tasfiye olması ya da basına küsmek gibi bir yanlışa yönelmesi demokrasi açısından son derece yanlış ve tehlikeli bir gelişme. Umarım bu hal, küsme, sırt dönme, tavır koymadan öte bir unutkanlık eseridir.
Dün aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle 'Cumhuriyetimizin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması'nın' imzalanmasının 93. yıldönümüydü. Ben, yerelde -ADD Şube Başkanı Dr. Işık Özkefeli'ninkini saymazsak- ne iktidar ne de muhalefet kanadından herhangi bir kutlama mesajına rastlayamadım. Cumhurbaşkanı'nın 'Cumhuriyetimizin kurucu belgesi' saydığı, CHP'nin ise 'kendi eseri' olarak sunduğu bir anlaşmanın böylesine sessiz geçiştirilmesini anlamakta zorlanıyorum. Hele de CHP açısından. Belki de kurultay telaşından Lozan'ı kutlamaya vakit ayıramadılar!
Basın ve sansür; asla yan yana gelmemesi gereken iki kelime. Biz toplum olarak sansür deyince sadece devletin uyguladığı ya da uygulayacağını varsaydığımız resmi ve yasal(!) sansürü anlıyoruz; bayram diye kutladığımız da o resmi ve yasal(!) sansürün kaldırılması. Bir de örtülü sansür var ki asıl tehlikeli olan da o. İster istibdatta olduğu gibi özel yasa hükümlerinden, isterse darbe dönemlerindeki gibi sıkıyönetimden kaynaklansın koyan makam bellidir ve zaman zaman siyasi irade tarafından örtülü bir şekilde engellenmek istense de her zaman yargı denetimine açıktır.
Basının asıl sorunu kimi örgütlü camiaların/cemaatlerin reklam paylaşımı ya da dağıtım tekelinin engellemeleri şeklindeki sansürlerdir. Resmi değildir, hiçbir idari makama şikayet etmek ya da yargıda hak aramak imkanı yoktur. Bununla nasıl başa çıkacağız? Bağımsız basının çözümünü bir türlü bulamadığı bir sorudur bu. Bu örtülü sansür sürdükçe özgür basından bahsetmek fazla iyimserlik olmaz mı?
Yine de Türk Basınından sansürün kaldırılışının yüz onuncu yılı herkese kutlu olsun. Herkese diyorum, çünkü özgür basın biz basın mensuplarından daha çok, kamu erkini kullananlara, temiz siyasetçilere ve vatandaşlara lazımdır.