n

n
n Bugün kaç kişi, Yahudilerin iki bin yıllık sürgün ve hasretten sonra bir vatana ve bir devlete kavuşmalarını “bir subay, bir yazar ve bir gazeteciye” ama her şeyden önce de bir sahte tertibe ve bir haksız/bir sahte yargıya borçlu olduğunu bilir? Ya da kaç Yahudi, kendilerine o haksızlığı yapan Fransız mahkemesine şükran duygularını dile getirir?
n
n
n
n Subay, Yüzbaşı Alfred Dreyfus’tur; Yahudi asıllıdır ve Fransız ordusunda subaydır. Yazar. Emil Zola, Fransızdır ve natüralizm akımının öncüsü ünlü bir yazardır. Bizde daha çok Nana ve Meyhane romanlarıyla tanınır. Gazeteci Thedor Herzl ise Budapeşteli orta halli bir Yahudi ailenin hukuk okumuş ama gazetecilik yapan oğludur. Kader bu üç insanı 1894’te Paris’te buluşturdu ve tam elli dört yıl sonra da dünya Yahudiliği müstakil bir vatana ve bağımsız bir devlete kavuştu. Dreyfus davası bir tertipten ya da bir basit yanlıştan, bir haksız karardan, bir hukuksuzluktan bir devletin doğuş öyküsüdür. Hem de iki bin yıl hayalden gerçeğe bir türlü geçirilemeyen bir devletin, Yahudi devleti, İsrail’in doğuşunun öyküsüdür. .
n
n
n
n Olaylar ya da yukarıda kullandığımız ifadeyle öykümüz -öykü dediğimize bakmayın, tarihi gerçektir- Alman elçiliğinde çalışan bir kadın ajanın bir çöp sepetinde bulduğu imzasız bir mektupla başlar. Mektupta Fransa’ya ait gizli bilgilerin verilmesi vaat edilmektedir. Soruşturma başlatılır, Dreyfus suçlanır, yargılanır, mektupta yazı Dreyfus’un el yazısına benzemektedir! Dreyfus bu gerekçeyle mahkum olur ve cezasını çekmek üzere Şeytan adalarına gönderilir.
n
n
n
n İki yıl sonra bir başka ajanın bulduğu bir mektupla gerçek anlaşılır, hain Yahudi Yüzbaşı Dreyfus değil, Fransız Binbaşı Easterhayz’dır. Bu belge üzerine Easterhayz aleyhine dava açılır, dava iki gün sürer ve oybirliğiyle beraatine karar verilir.
n
n
n
n Ve işte o noktada devreye Fransızların ünlü romancısı, yazarı Emil Zola girer. Emil Zola’nın derdi Yahudilik falan değildir, adalettir. Beraat kararının ertesi günü Cumhurbaşkanına hitaben yazdığı ünlü “Suçluyorum” başlıklı açık mektubunu yayınlar. Mektup Fransa’da büyük yankılar uyandırır. Emil Zola, Genelkurmay Başkanını ve bazı üst düzey komutanları görevlerini kötüye kullanmakla suçlar, akademik çevreler, yazarlar ona destek çıkarlar. Genelkurmay karşı atağa geçer, Emil Zola “orduya hakaretten” hapse mahkum olur. Ama konu kamuoyuna malolmuştur bir kere. Devamı gelir, Dreyfüs hakkındaki belgelerin sahteliği soruşturmayı yürütenler tarafından itiraf edilir. Easterhayz tutuklanır, suçunu itiraf ve eder ve hayatına cezaevinde kendi elleriyle son verir.
n
n
n
n Thedor Herzl, o orta halli Macar Yahudi’si, o hukuk tahsili yapan gazetecinin kaderi de, misyonu da bu davaya düğümlenir. Sadece onun değil siyasi Siyonizmin doğuşu da, Yahudilerin iki asırlık vatan ve devlet hasretlerinin sona ermesi de bu davayla yakından ilgilidir. Gazetesi ya da kader Thedor Herzl’i Paris’teki Dreyfüs davasını izlemekle görevlendirir. Dreyfus’un uğradığı haksızlığı müstakil bir vatanı ve bağımsız bir devleti olmayışına yoran Herzl 1986’da “Yahudi Devleti/Der Judenstaat” kitabını yayınlar, 1897’de Basel’de Birinci Dünya Sion Kongresi’ni toplar. Ve 1948’de İsrail Devleti kurulur, Yahudiler vatana ve devlete kavuşurlar.
n
n
n
n Binbaşı Easterhayz ölmüştür ve unutulmuş gitmiştir. Albert Dreyfus da, Emil Zola da, Thedor Herzl de ölmüşlerdir ama unutulmamışlardır. Biri haksızlığın kurbanı, biri adalet arayışının kahramanı ve bir diğeri de –kuruluşuna öncülük ettiği devlet çağımızın en haksız ve hukuksuz devleti olsa da- yine de bir devlet kuran insan olarak hafızalarda yaşıyor.
n
n
n
n Bir haksızlıktan bir devletin doğuşu ne gariptir. Ve alınacak ne çok dersler vardır.
n