Referandum öyle veya böyle bitti. Enine boyuna bir değerlendirme için henüz erken; bekleyeceğiz. Bu arada hayat da devam ediyor. Unuttuğumuz ya da en azından referandumun hayhuyu arasında görmediğimiz veya görmezden geldiğimiz yerel ve ülkesel sorunlar da giderek büyüyor. Bir an önce o sorunlara da el atıp çözümler üretmek zorundayız.
Yaşadığımız Samsun'un sorunları da siyaset dışı ve üstü bir anlayışla ve tüm paydaşların katılımıyla ele alınmayı bekliyor. Ne yazık ki daha önce ortaya konulan hedefler, bir türlü tutturulamadı. Bunda hedeflerin kentin tüm paydaşlarının demokratik katılımının sağlanmaması ve uzman görüşlerine yeterince önem verilmemesinin büyük payı var.
Samsun'un potansiyeli büyük; toprak, deniz, iklim ve geçmişten miras kültür birikimi başka pek az ilde olan bir zenginlik. En doğusundan en batısına Karadeniz coğrafyasında Samsun kadar geniş ve kentin büyümesine elverişli başka bir toprak parçası yok. Samsun bu ülkenin hava, kara, deniz ve demiryolu ulaşım imkanına sahip birkaç şanslı ilinden birisi.
Genç Cumhuriyet, ilk milli demiryolu hattını bu kentte inşa etti. Şimdilerde artık hepimize pek yetersiz gelen Samsun-Sivas hattı bu kenti sadece Sivas'a değil Sivas üzerinden Türkiye'ye bağlıyordu. Samsun Limanı İstanbul, İzmir ve Mersin'le birlikte bu ülkenin dört büyük limanından biriydi. Ve Karadeniz Hopa'dan Sarıyer'e tüm bir kıyı şeridini hem insan hem de eşya taşımasında bu kentin emrine sunuyordu. Bir de başlangıcı kırklı yıllara uzanan hava alanını saymak gerekir imkanlarımız arasında.
Bütün mesele, siyasetçilerin akşamdan sabaha demeç verme kolaycılığı yerine kentin kanaat önderleri, genel ve yerel yöneticileri ve bilim insanlarının katılımıyla uzun soluklu ve ayakları yere basan hedef ve/veya hedefler belirleyip belirlememesinde. Genç ama oldukça hızlı gelişen bir üniversitemiz ve o üniversitede ülke genelinde isim yapmış akademisyenlerimiz var. Siyasetin popülizminden bilimin gerçekçiliğine geçtiğimiz/geçebildiğimiz zaman; biz sorunlarımıza akılcı ve kalıcı çözümler bulabiliriz.
Bir örnek, evet, sadece bir örnekle konuyu anlatmaya çalışacağım bu yazıda. Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz yakın geçmişte 'Samsun'a dört üniversite' diyordu. İkisi Samsun merkezde, biri Çarşamba'da diğeri de Bafra'da olmak üzere dört üniversite.
Başkan Yılmaz'ın bu açıklaması henüz hafızalarda tüm tazeliğini korurken birkaç gün önce de OMÜ Rektörü Prof. Dr. Sait Bilgiç'in bir açıklaması düştü medyaya. Prof. Dr. Bilgiç, 'Samsun'da ikinci bir devlet üniversitesine karşıyım' diyordu. Gerekçesi de son derece makuldü. Mesele üniversite açmanın çok ötesindeydi, mesele nitelikli öğretim üyesindeydi. Sayın Rektör üniversite konusunda niceliği değil niteliği ön plana alıyordu. Ona göre yeni üniversite açmak yerine mevcut üniversitenin desteklenmesi, hem yatırımlar hem de akademik nitelik bağlamında geliştirilmesi öncelikli tercih olmalıydı.
Sayın Bilgiç YÖK üyeliğinden geliyor, ülke genelinde üniversiteler ve akademik personel konusunda en doğru ve doyurucu bilgilere sahip. Sayın Yılmaz da bu kentin son 18 yılına damgasını vuran bir siyasetçi ve yerel yönetici. Birisinin ihtisas alanı üniversite ve bilim, diğerinin de kent ve siyaset. Biri diğerinin karşıtı değil tamamlayıcısı. Görüşlerin başlangıçta farklı olması da son derece doğal; benim ortak akıldan kastım ve de beklentim de tam bu işte; farklı görüşlerin ortak bir çalışma sonunda ortak görüşe dönüşebilmesinde. Bunu başarmanın yolu da karar vericilerin bir an önce uzun soluklu bir plan ve program için geniş katılımlı bir çalışmaya hemen başlamalarıdır. Ve de herkesin düşüncesini özgürce ortaya koyabilmesi, yanlış bulduğu görüşlere de hiçbir endişe duymadan karşı çıkabilmesidir. Bunu yapabiliriz, yapmalıyız da.