Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmayı 1854’te Sultan Abdülmecit
Han zamanında yapar. Gerekçesi Kırım harbidir. Bu borçlanmayı
kendisinin ve yerine geçen Sultan Abdülaziz’in aldığı diğerleri takip
eder ve Osmanlı maliyesi 1881’de Düyun-u Umumiye İdaresi’ne teslim
olur. Abdülaziz Han’ın aldığı borçlar, donanmanın güçlendirilmesine,
Abdülmecit’in aldığı borçların büyük kısmı da saray inşasına harcanır.
Padişahlar ve hanedan mensupları için yaptırılan saraylar ve kasırlar
için alınan borçlar, genç Cumhuriyet’e miras kalmış ve tasfiyesi ancak
1950’li yıllarda mümkün olabilmiştir.
Sadece payitaht ve hanedan borçlanmaz yabancılara, Mısır’da Hidiv
İsmail Paşa da saraydan geri kalmaz. Sultan Abdülaziz’den kopardığı
dış borç imtiyazı ile İngiliz ve Fransızlardan on yıl içinde aldığı
borç neredeyse Osmanlı İmparatorluğu’nun borcuna denktir.
Osmanlı, borcunu ödeyebilmek için maliyesini alacaklı devletlerin
temsilcilerinden oluşan Duyun-u Umumiye(Genel borçlar) İdaresi’ne
teslim eder. Hidiv İsmail Paşa ise sahibi bulunduğu “külliyetli ve çok
değerli” Süveyş Kanalı tahvillerini satılığa çıkarır. Fransa almak
ister ama İngilizler kapar. Süveyş Kanalı’nın yönetimini eline geçiren
İngilizlerin artık Basra Körfezi ve Hindistan’daki çıkarlarını korumak
için Osmanlı’nın hayatiyetini sürdürmesine ihtiyacı kalmayacaktır.
İngiltere’nin Osmanlı’nın dostluğundan “aktif husumet(eylemli
düşmanlık)” politikasına geçişinde Süveyş’e sahip olmasının payı
büyüktür.
Tahvillerin satılması çare değildir, lüks ve israfın yükünü taşımaya
yetmez. İsmail Paşa, bırakın borcu, faizlerini bile ödeyemez. Sonunda
bir İngilizi maliye ve bir Fransızı da nafia(bayındırlık) bakanı
yaparak Mısır kabinesine alır. Yabancı bakanlar temsil ettikleri
devletlerin ve şirketlerin alacaklarını alabilmeleri için Mısır’ın
harcamalarını kısmasını ister. İlk kısıntı da orduda yapılır; 30
bin kişilik ordu 11 bin düşürülür, 2 bin 50 subay da emekliye sevk
edilir.
Bu tasfiye Mısır’da uzun sürecek bir asayişsizliği tetikleyecek, bu da
bahane arayan İngiltere’nin “asayişi sağlamak” gerekçesiyle 1882’de
Mısır’a el koymasına yol açacaktır. Mısır kağıt üzerinde bizimdir ama
İngilizin elindedir. Kağıt üzerindeki sahipliğimiz de 1918’de Birinci
Dünya Harbi’nin bitmesiyle sona erecektir.
El parasıyla sürülen saltanatın faturası ağır olmuş; Topkapı’nın
mütevazı salonlarında dünyaya nizam veren bir koca imparatorluk
Çırağan’ın, Yıldız’ın, Dolmabahçe’nin, Beylerbeyi’nin borç yükü
altında tarihe karışmıştır. Elbet bir büyük cihan imparatorluğunun
yıkılmasını tek bir sosyal, siyasal, askeri ve ekonomik olaya bağlamak
söz konusu değildir ama borca batık bir maliyenin bu yıkılıştaki
rolünü küçümsemek ve hele de görmezden gelmek de mümkün değildir.
Tarih dünden bugüne dersler çıkarmak için gereklidir.