Bırakın ayrılmasını, ayrı düşünülmesi bile akla zarar iki kavramdır endişe ve güven. Tehlikeyi sezmek tedbir almanın ilk şartı ise 'özgüven' de zafere ulaşmanın olmazsa olmazıdır.
Mondros mütarekesi 30 Ekim 1918'de imzalandı. İstanbul'da hemen herkes mütarekenin lehinde demeçler verir, yazılar yazarken çok uzaklarda bir asker daha 3 Kasım'da İstanbul'a çektiği telgraflarda bazı maddelerdeki belirsizliklerden duyduğu endişelerini dile getiriyordu. O asker Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mirliva Mustafa Kemal Paşa idi ve olaylar çok geçmeden endişelerinde onu haklı çıkaracaktı.
Mustafa Kemal Paşa endişeliydi ama umutsuz değildi. 13 Kasım'da Haydarpaşa Limanı'ndan karşıya geçerken Boğaz'ı kaplayan işgal donanmasına bakacak ve 'geldikleri gibi giderler' diyecektir. Endişeleri gerçek olmuş ama kendisine, silah arkadaşlarına ve milletine olan güveni ve zafer umudu hiç kaybolmamıştı. Üç yıllık kanlı ölüm kalım kavgasından zaferle çıkılması tehlikeyi zamanında görmek, kendisine ve milletine güvenmekle sağlanmıştı.
Kazım Karabekir, Hüseyin Rauf Orbay, Ali Fethi Okyar, İsmet İnönü, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve Mustafa Kemal Atatürk ve diğerleri İstanbul'da hazırlıklarını yaptıktan sonra değişik zamanlarda birer birer Anadolu'ya geçtiler ve tarihin ilk ve en şanlı milli direnişini gerçekleştirdiler.
Sadece zaferi kazanmakla kalmadılar 'Asya'nın ve Afrika'nın mazlum milletlerine' örnek oldular. Anadolu'da tutuşturulan tam bağımsızlık ve milli egemenlik meşalesi Asya'nın ve Afrika'nın karanlıklarını aydınlattı.
Zorluklar her devirde vardır ama hiçbir engel aşılmaz, hiçbir düşman yenilmez değildir. Yeter ki gerçekleri görelim, tedbirleri aklın bilimin gerektirdiği şekilde alalım ve hem kendimize ve milletimize olan güvenimizi hiç kaybetmeyelim.
Dünün gururu, bugünün umuduyla bakıyorum kutlu yarınlara. Ne diyordu Orkun kitabelerinde: 'Türk Milleti, üstte mavi gök çökmezse, altta yağız yer delinmezse senin ilini, töreni kim bozabilir?' Sahi biz bir olursak ilimizi, töremizi kim bozabilir?