Dün önceki güne göre yeniydi, bugüne göre de eski. Düne göre yeni olan bugün de yarına göre eski olacak. Önceki günü 'eski' diye horlayan dünün çok değil daha bir gün sonra bugün tarafından 'eski' diye horlanacağı, küçük görüleceği ve hatta suçlanıp yargılanacağı hiç aklına gelmiş miydi acaba? Gelseydi 'eski düne' karşı öylesine saldırgan, öylesine horlayıcı ve öylesine suçlayıcı olur muydu?
Başta elbiselerimiz, ayakkabılarımız ve kullandığımız tüm eşyalar olmak üzere her şeyi eskiterek büyüyoruz. Ama kimi eskileri hala özlemle anıyoruz kimi yenileri ise bir türlü eskiler kadar sevemiyoruz. Eski dostluklar, eski yaşanmışlıklar ve eski sevdalar, hepsi de yıllarla birlikte büyüyen ve hiç eksilmesin diye dualar edilen değerler.
Türk şiirinin büyük ismi Yahya Kemal Beyatlı'nın en güzel şiirlerinin toplandığı kitabın adıdır 'Eski Şiirin Rüzgarıyla.' Bir zamanlar Serteller ve Nazım Hikmet 'Putları Kırıyoruz' diye bir kampanya başlatmışlar ve bizim eski şiirimizin, musikimizin, kısacası edebiyatımızın tüm ustalarını inkara kalkışmışlardı. Eskiyi bir türlü yakalayamamanın ezikliği midir bu yola girmelerine sebep bilemem ama bu inkarın ömrü pek uzun olmadı. Yapılacak iş ustaları ve onların eserlerini inkar değil tam tersine Yahya Kemal'in dediği ve yaptığı gibi 'eskinin rüzgarıyla eski ustalardan daha ileri ufuklara yelken açmak' ve yeni ama daha güzel olduğu genel kabul gören eserler vermekti.
Ben gözümü dünyaya eski Türkiye'de açtım, okula eski Türkiye'de gittim, eski Türkiye'de sevdim, sevildim, ev bark, iş güç sahibi ve sonunda emekli oldum. Bugüne göre daha fakirdi ama asla yok yoksul hele de ezik hiç değildi benim yaşadığım o 'Eski Türkiye.' Üstelik de bir önceki günün, günlerin kısacası bir büyük imparatorluğun bakiyesi önceki günün Türkiye'sine göre de daha varlıklıydı. Dişinden tırnağında artırarak bir taraftan onun Düyun-u Umumiye borçlarını ödüyor, yabancı kumpanyaların imtiyazındaki demiryollarını ve limanları, Reji fabrikalarını ve madenleri parasını ödeyerek millileştiriyor öbür yandan da kendisi yeni yeni yollar, fabrikalar, limanlar yapıyordu. Küçüklerdi belki ama hepsi de yerliydi ve milliydi. Küreselleşme rüzgarlarının tüm dünya ile birlikte bizi de sarıp sarmaladığı seksenli yıllardan sonra özelleştirme adı altında kimisi yerli kimisi yabancı para babalarına satılanların hepsi o 'Eski Türkiye' yadigarıydı.
Evet; bugüne göre daha az yolu, daha az havaalanı, daha az üniversitesi vardı ama her gün yeni yeni eserlere imza da atılıyordu. Keban, Atatürk, Altınkaya, Suat Uğurlu barajları, Petkim, Tüpraş, İskenderun Demir Çelik, Azot, Bakır, Seydişehir Alimünyum ve daha onlarcası, yüzlercesi o günlerin yüz aklarıdır. Petlas da, şimdilerde haklı olarak gurur duyduğumuz Aselsan da o günlerin bir şanlı başkaldırısının sonrasında temeli atılan iki yerli ve milli tesistir.
'Ezik' derler 'pısırık' derler, daha birçok şey derler ama bize Kıbrıs Barış Harekatının coşkusu ve gururunu o 'Eski Türkiye' yaşattı. Ne coşkuydu Ya Rabbim, ne gururdu o; yetiden yetmişe herkes, kadın erkek, çoluk çocuk bir arada bir zaferi nasıl da kutlamıştık. 'Çıkma' demişlerdi de bir gece yarısı, bir sabaha karşı ansızın havadan inmiş, denizden çıkmış, karadan ilerlemiştik. Kızmışlar ambargo uygulamışlar, biz de kızmış ya da daha doğrusu gerçekle acı da olsa yüzleşmiş ve Nato'ya girdikten sonra terk ettiğimiz milli ve yerli savaş sanayiine geri dönmüştük. Petlas, Aselsan ve diğerleri o ambargodan sonra kurulmuştu.
Ben Eski Türkiye'de' doğdum, 'Yeni Türkiye'de' yaşıyorum. İkisi de benim ve ben ikisini de çok seviyorum; ben yarın ki Türkiye'yi de çok seveceğim ve o Türkiye'den de gurur duyacağım. Çünkü ben Türkiye benim milletimin vatanı ve ben bu millete mensup olmaktan büyük mutluluk ve gurur duyuyorum. NE MUTLU BU MİLLETE MENSUP OLANA, NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE/DİYEBİLENE…