Fındığın kaderi sadece Karadeniz'in ve milyonlarca üreticisinin değil onlar kadar olmasa da aynı zamanda Türkiye'nin de kaderidir. Fındık, bir sentlik ithal girdi kullanmadan her yıl iki, iki buçuk milyar dolar döviz geliri sağlayan ve getirisi ileride en az beş, belki de altı, yedi milyar dolara ulaşması hiç de zor olmayan bir üründür. Bu potansiyeli ile de mutlaka üzerinde durulması gerekmektedir.
Ne yazık ki fındık -bazı istisnai dönemler hariç- hiçbir zaman hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Yıllarca bu ülkede çok az sayıda birileri bilerek daha geniş bir kesim insan da bilmediği halde öbürlerinin etkisiyle 'fındık üretim alanlarının tahdidi ve fiyatlarının yükseltilmemesi' için çalışmışlar ve maalesef başarılı da olmuşlardır. Bereket ki Türk çiftçisi bu spekülatörlerin ağzına bakmamış yeni bahçeleri devreye sokmuştur. 1957 yılında Giresun'da yapılan fındık sempozyumunda üretimin tahdit edilmesini isteyen zihniyet 2000'li yıllarda da bahçelerin sökümü için teşvikler vermiştir.
Türkiye'nin fındık üretimi düzenli şekilde artarken iç tüketimi de ihracat miktarı da bu ihracattan elde ettiği döviz de sürekli şekilde artmıştır. Artık 100-150 bin ton civarında iç tüketim, 500-600 bin ton civarında da ihracat rutin hale gelmiştir. Ülkenin hedefi bunu engellemek, hele de azaltmak değil tam tersine her bakımdan artırmak olmalıdır. 1 milyon kabuklu üretim 200-250 bin ton iç tüketim, 750-800 bin ton ihracat ve beş altı milyar dolar döviz girdisi hayal değildir ve hedef olmak zorundadır.
Bütün bunların olabilmesi için öncelikle üretici, sanayici ve devlet tarafından bir 'milli fındık politikasının' oluşturulması gerekmektedir. Bir zamanlar dünya fındık piyasasının tanzim edici gücü ve üreticinin direnç ve güven kaynağı Fiskobirlik'in bütün bilgi arşivi ve yetişmiş bürokrasisiyle fındık piyasasından tasfiyesi yanlış olmuştur.
TMO'nun piyasaya gerçek anlamda hakim olabilmesi için hükümet adına destekleme yapması yetmez, desteklemeyi zamanında yapması, dış piyasaya en uygun zamanda girmesi ve gerek alım gerekse ihraç fiyatlarını en rasyonel şekilde ve en doğru zamanlarda ve açıklaması gerekir. Ne yazık ki 2018 ürünü fındık alım fiyatları henüz açıklanmamıştır ve bu gecikme üreticiyi dış alımcının ve onların iç tedarikçilerinin insafına(!) terk etmiştir.
Düne kadar bizim fiyat şemsiyemiz altında kendi fiyatını tanzim eden ve yükselten İtalya artık bizim ihracat ortağımız ya da rakibimiz değil en büyük alıcımızdır. Artık karşımızda kendi işlenmiş ürün maliyetlerinin minimize edilebilmesi için bizim ihraç fiyatımızın mümkün olduğu kadar düşmesini isteyen bir İtalya vardır. Onun çıkarı ile Türk fındık üreticinin ve Türkiye'nin çıkarı terstir. Ne yazık ki fiyat belirsizliği ve piyasanın dağınıklığı, üreticinin bir türlü organize olamayışı bizim aleyhimize olmaktadır.
Bir diğer husus da küçük üreticinin babadan-dededen kalma 'emanet' usulüne mecbur ve mahkum olmasıdır. TMO'nun üreticiyi emanet sistemine mecburiyetten bir an önce ve mutlaka kurtarması gerekmektedir. Bu yapılmadığı taktirde sıfır hatta eksi faizle kredi kullanma konumundaki dış alıcı fiyatları istediği kadar düşürmeye ve Türk fındığı üzerinden tatlı karlar elde etmeye devam edecektir.