n
n n
n n
n n Arkadaşlarının yüksek yargı organlarına başkan seçilmesi üzerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Güzel Allahım, verdikçe veriyor” demişti. Herhalde iki yıldan beri de Apo ve Aposeverler hükümetin cömertliği karşısında “Güzel Hükümet’im, verdikçe veriyor” diyorlardır. Demeleri riyakarlık olmaz, dememeleri nankörlük olur.
n n
n n Başlangıçta “Biz teröristle görüşecek kadar alçak mıyız” denilerek inkar edilen “İspat etmeyenler şerefsizdir” diye üste çıkılan İmralı müzakereleri, Oslo görüşmelerine ait ses kayıtlarının internete düşmesiyle kesinlik kazandığından beri, Apo hem şahsı hem de PKK ve KCK adına aldıkça alıyor. Alıyor ve doymuyor. Tıpkı deniz suyu içmiş susuz adam gibi içtikçe susuyor, susadıkça istiyor. Ve istedikçe de alıyor. Tıpkı Bin Bir Gece Masalları ndaki gak dedikçe et, guk dedikçe süt verilen kuş misali. Çok mu seviliyor yoksa Kandil deki hempalarının tehditleri fazla mı ciddiye alınıyor, bilemiyorum.
n n
n n Önce -hapishanesinde mi desem misafirhanesinde mi desem- odasının yerli duvar kağıtları nem geçirmeyen ithalleriyle değiştirildi. Sonra televizyon verildi. “Adam öldürmekten mahrum kaldığı için” canı sıkılmasın, sohbet etsin, voleybol oynasın diye arkadaşlar gönderildi. Aylarca bozuk duran ya da öyle olduğu söylenen koster tamir edildi; eşinin dostunun ve de postacılarının ada seferleri için tahsis edildi. Heyetler gitti, heyetler geldi, konuşmalarının zabıtları tutuldu. Hiç de yabancı olmayan bir gazeteciye sızdırıldı ya da o gazeteci tarafından içlerine sızılarak ele geçirildi ve halka açıklandı. Kaza mıydı yoksa bilinçli bir kamuoyu hazırlama operasyonu muydu, hiç üzerinde durulmadı. Diyarbakır Meydanı’nda okunan mektubunda “Benim kişisel özgürlüğüm önemli değil, günü geldiğinde hep beraber özgürleşeceğiz” demişti, onun da üzerinde durulmadı. Kimseler “Ne demek şimdi bu hep beraber özgürleşmek? diye sormadı.
n n
n n “Benim özgürlüğüm önemli değil” demişti ama ardından da hastalığına ilişkin fısıltılar yayılmaya başladı. İnsanların hastalıktan öldüğü hapishaneler gerçeğine kulağını tıkayan kimi tabip odaları ve belli bir bölgenin tekmil sivil toplum kuruluşları, meslek odaları adeta gönüllü -kim bilir belki de zorunlu- seferberlik ilan etti. Nasıl bir şeyse “Tarafsız doktorlar heyeti kurulsun ve adaya gitsin” dediler. Meclis ten geçirilmesi siyaseten riskli gözüken afla sağlanamayacak bireysel özgürlüğün böyle sağlanması düşünülüyor ve planlanıyor olsa gerek.
n n
n n Son gelen haberlerden anlıyoruz ki adım adım bireysel ve kitlesel özgürlüğe gidilirken muhteremin canının sıkılmaması için tedbirler de unutulmamış. Adaya eskilere ilaveten “seçilmiş ve onanmış” kadın ve erkek yeni mahkumlar gönderilecekmiş. Apo yoldaş bunlarla ayrı koğuşlarda kalacakmış ama havalandırmalarda görüşecek, hobi atölyesinde beraber çalışacakmış!
n n
n n Biz, her şey bu kadar sanırken ve “Yeter artık” derken bir de hazretlerinin “Adada basın toplantısı” talepleri geldi gündeme. Eh, Nasrettin Hoca’nın “ Doksan dokuzu veren Allah yüzü de verir” demesi misali bunca isteği karşılayan hükümetimiz bu küçük(!) isteği de karşılar herhalde. Gürültüsü fazla çıkanların “bu kadar yetmez, daha ver, hep ver” şamataları arasında “Yeter artık” diyen vatan evlatlarının sesini duyan olacak mı acaba? Sanmam. Hainlerin el üstünde tutulduğu yerde kahramanlara yer yoktur. Kahramanla hain aynı toprakta büyümez. Birine iyi gelen toprak diğerine yaramaz. Her toplum; kahramanları ile hainleri arasında tercih yapmak zorundadır ve toplumların geleceği yapacakları seçimle doğru orantılıdır.
n n
nn
n