'Bugün İslam Coğrafyasında kendi ellerimizle inşa ettiğimiz ve hayata aktardığımız ' Müslümanlık tarzı' ile İslam dininin yüce değerleri arasındaki makasın hayli açıldığını üzülerek görmekteyiz. Bu duruma şüphesiz birçok sebep yol açmıştır. Mesela din içi çoğulculuk, yerini tek hakikatçı görüşlerin ve ideolojilerin savaşına terk etmiş, rahmet kaynağı olması gereken mezhep ve görüş farklılıkları artık fitne ve kardeş kavgasını körüklemeye başlamıştır. Gelenekçisinden selefîsine, modernistinden tarikatçısına kadar birbirine zıt ve birbirini dışlayan, hata din dışı sayan görüşler sadece halk kesimlerini değil ulemayı da kuşatmış durumdadır. İslam esaslarına aykırı biçimde üretilen kutsallıklar ve dindar kesimlerin zihinlerini çelen dinî değer istismarları Kur'an ve Sünnet'in önüne perde olmakta, İslam akidesine zarar vermekte, hatta dünyadaki İslam algısını, birlik ve dirliğimizi, huzur ve güvenliğimizi de tahrip etmektedir. İşte bu noktada – can sıkıcı da olsa- kendi sorunlarımızla yüzleşmemiz ve kapımızın önüyle ilgilenmemiz gerekiyor. Çünkü doğruya ulaşmanın ilk adımı nerelerde ne tür yanlışlar yaptığımızı görmektir.'
Durun, hemen celallenmeyin; yukarıdaki satırlar benim değil, Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun kaleminden çıkma. Yazının başlığı da Sayın Başkan'ın dördüncü baskısı yapılan kitabının adından alma.
Dikkat çeken ve yine camiadan birinin kaleminden çıkan bir başka alıntı daha var: 'Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'nin önündeki engelleri kaldırdı, vazifesini yaptı ama Türkiye'de İslami camialar vazifesini yapamadı. İslami Camialar güce, paraya, arabasının markasına, şöhrete, gayri meşru paraya teslim oldu, helal - haram meşruiyetini ortadan kaldırdı ama beyefendi vazifesini yaptı. Siyasi erk noktasında bu ülkenin önünün açılması noktasında ne gerekiyorsa yaptı ama arkadan gelenler yapmadı. Niye; açlığını tıksırıncaya kadar doyarak gidermeye kalktılar.'
Bu satırlar da AK Parti eski milletvekili Metin Külünk'ün partili gençlerle yaptığı konuşmadan bir bölüm. Eğer haberde bir yanlışlık yoksa bu tespit çok daha ağır ve çok daha acı.
Kutsalların siyasete ve ticarete alet edilmesinin ülkeyi ve ümmeti sürüklediği noktanın bir saygın ilahiyatçı ve tanınan bir siyasetçi tarafından benzer şekilde tanımlanması ne hazin… Daha da hazini bu alıntılardan ilkinin 'İslami hassasiyetleri oldukça yüksek' bir siyasi iktidar döneminde bir eski diyanet işleri başkanın kaleminden çıkması ve ikincisinin de bir eski milletvekili tarafından dillendirilmesi bunlardan ibaret değil, oldukça fazla, bunlar sadece iki örnek… Herkesin ama başta siyaset kurumunun bu uyarıları dikkate alması gerek. Allah korusun, yarın çok geç olabilir.