Neymiş? Dün yazdık. Öyle İngiliz yapımı ve lütfu değil. Bizim siparişimiz, yerli ve milli. Sonradan ihdas edilmiş, geçmişten gelmiyor ama geçmişi de temsil ediyor. Geçmişe bağlı ama bugüne de yarına da kapalı değil, bugünleri de yarınları da kapsıyor. Ezelden gelip ebede giden cihangir bir milletin kurduğu bir cihan imparatorluğunun simgesidir Arma-i Osmani.
19’uncu asır, semboller çağıdır; armalar, madalyonlar, marşlar ve merasimler çağı. Sadece bize has değildir, tüm dünyada, özellikle imparatorluklarda pek yaygındır bunlar. Osmanlı arması da böyle bir ortamda yaptırılır ve yaygınlaşır. Öyle ki, Sultan II. Abdülhamit döneminde adeta imparatorlukla özdeşleşir.
Özdeşleşmesine özdeşleşir de ne çiziminde tek biçimlilik vardır ne de Avusturya’nın İstanbul konsolosu merak edip de Yıldız Sarayı’na soruncaya kadar anlamı üzerinde durulmuştur. Yıldız Sarayı da 4 Temmuz 1905 tarihli bir yazıyla Bab-ı Ali’ye sorar “Bu armanın anlamı nedir?” diye.
Bab-ı Ali, bugünkü başbakanlıktır. Yıldız ise Sultan II. Abdülhamit Han’ın sarayıdır ve Sultan II. Abdülhamit Bab-ı Ali’den çok daha sayıda ve çok daha yetkin bir kadroyla hükümeti adeta baypas ederek oradan yönetir.
Bab-ı Ali, Yıldız’a ancak beş ay sonra 4 Aralık 1905 tarihli bir maruzatla cevap verebilir. Çünkü orada da bir tarifnamesi yoktur üç çeyrek asırlık armanın. Uzun çalışmalardan sonra betimlenir ortadaki kalkanın, üstündeki sorgucun, kalkanı çevreleyen eski ve yeni silahların, üst üste duran iki kitabın, onların üstündeki terazinin, kalkanın sağ ve solundaki kırmızı ve yeşil sancakların, çiçek ve çiçekliğin ve alttaki dört Osmanlı nişanının anlamı.
Bu “Arma-i Osmani muhteviyatının tarifnamesine” göre ana motif “padişahın yüce tacı” olup onun üstünde Sultan’ın tuğrası vardır. İki kitaptan birisi eski hukuku, yani İslami yasayı(şeriatı) diğeri ise modern yasaları(ahkam-ı nizamiyeyi), üstlerindeki terazi ise adaleti simgeler. Yeşil sancak Sancak’ı Şerif’tir. Sancaklar Osmanlı saltanatının yanında aynı zamanda hilafetin evrensel gücünü de temsil eder. Güller açan çiçekler ve günlükle dolu vazo ise Osmanlının yüce merhametini, şefkatini gösterir.
Eski ve yeni silahlar ve çapa Osmanlı kara ve deniz kuvvetlerini resmettiği gibi aynı zamanda “ahkam-ı şer’iye ve nizamiyeyi cam-i” iki kitapla birlikte geçmişle bugün arasındaki bağı da, başka bir ifade ile devletteki sürekliliği de temsil eder.
Osmanlı ne kadar bizimse, sembolleri de o kadar bizimdir. Tıpkı Cumhuriyet’in ve sembollerinin de bir o kadar bizim olduğu gibi. Birinin sevgisine ve armasına yer açmak için ötekinin sevgisini silmeye, armasını indirmeye gerek yok. Yüreklerimiz iki sevgiyi birden alacak kadar engin, duvarlarımız iki armayı yan yana asacak kadar büyüktür, en azından öyle olmak zorunda diye düşünüyorum.
Yanılıyor muyum yoksa?