ANNEMİZİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI
ŞEHİTLER ÖLMEZ ŞEHİTLER ÖLMEZ
UNUTMADIK UNUTTURMUYORUZ
UNUTTURMAYACAĞIZ!
(9.Bölüm)
Artık günümüzde şehit aileleri şehit cenazesinde bir saniye bile yalnız bırakılmıyor. Devletin en başındaki Cumhurbaşkanı tarafından dahi bizzat takip ediliyor ,ettiriliyor. Şehit ailesine taziyeler Cumhurbaşkanı ve ilgili bakanlar tarafından bizzat canlı olarak veriliyor .Devletin seçilmiş ve atanmış en üst düzey yetkilileri tarafından gösterilen bu hassasiyet şehit ailesinin dayanma ve ayakta durma gücünü manen artırıyor. Bunlar şehit yakınları için çok önemli şeyler. Geçmişte özellikle 1990'lı yıllarda şehit cenazelerinde bazı yetkililerin şehit ailesini üzen çok basit keyfi ve acemi uygulamaları bir daha silinmemek üzere hafızalara kazınabiliyordu. Çok şükür o keyfi ve acemi uygulamalarla artık şehit ailelerini ve yakınlarını kimse üzemiyor. Bunlar şehit yakınları için olumlu ve güzel adımlar.
İlk taziye telgrafla Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından Ankara'dan Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın babası Ahmet Hamlı'ya tamda Kars'a oğlunun cenazesini almak için geldiği gün yani ,19 Nisan 1992 günü Samsun'daki ev adresine gönderildi. Kara Kuvvetleri Komutanlığından gelen yıldırım telgraf aynen şöyleydi. "Kara Kuvvetlerinin değerli mensubu oğlunuz İs.Tek.Kıdemli Üstçavuş İlhan Hamlı'nın Türkiye Cumhuriyeti Devletini parçalamaya çalışan bölücü teröristler tarafından katledilmesinden büyük üzüntü duydum. Şahsım ve Türk Kara Kuvvetleri mensupları adına acınızı yürekten paylaşır merhuma Allah'tan rahmet siz kederli ailesine başsağlığı ve sabırlar dilerim. Muhittin Fisunoğlu Kara Kuvvetleri Komutanı" 4 astsubayın hain bir pusuda şehit düştüğü bilgisi olan O dönemin Başbakanı, Merhum Başbakan Süleyman Demirel'den aileye bir taziye telgrafı geldi .Ama o dönemin Cumhurbaşkanı olan Merhum Turgut Özal'dan şehit ailesine bir taziye telgrafı gelmedi. Bunun nedenini elbette bilmiyoruz. Başbakan Süleyman Demirel adına 20 Nisan 1992 günü Ankara Ulus postanesinden şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın babası Ahmet Hamlı'ya Samsun'daki ikamet ettikleri ev adresine Yıldırım kaşeli bir telgraf gönderilmişti. İşte o telgraf aynen şöyleydi: "Oğlunuz sayın İlhan Hamlı'nın bir saldırı sonucu hayatını kaybettiğini üzüntü ile öğrendim. şiddet ve terör ile masum insanları öldürerek bir şeyler elde etmeye çalışan bu gözü dönmüş caniler amaçlarına asla ulaşamayacaklardır. Olayda hayatını kaybeden oğlunuza Allah'tan rahmet diler taziyelerimi sunarım. Süleyman Demirel Başbakan "Ama o dönemin Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal'dan ne kendisinden, ne de adına bir taziye telgrafı bile gelmemesi şehit ailesinin hafızasından hiç silinmedi. Zaten o dönemin Cumhurbaşkanı bu gözü dönmüş PKK'lı canileri üç beş çapulcu diyerek geçiştiriyordu .Samsun'da Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın defin işlemlerinin ve cenaze törenin yapıldığı gün ise bir taziye Telgrafı şehit babası Ahmet Hamlı'ya Ankara'dan Genel Kurmaydan yıldırım ibareli geldi. Son taziye telgrafı ise aynen şöyle idi" Sayın Ahmet Hamlı,Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli mensuplarından İs.Teknisyen Astsubay Kd. Üstçvş.İlhan Hamlı'nın memleket düşmanı hainler tarafından hunharca katledildiğini derin bir teessürle öğrendim. Şahsım ve Türk silahlı Kuvvetleri adına merhuma yüce tanrıdan rahmet kederli aileniz mensuplarına sabır ve başsağlığı dileklerimi sunarım. Doğan Güreş Genel Kurmay Başkanı"
Dönemin Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'a bu hunharca olay haber verildi mi, verilmedi mi bunu biz bilemeyiz. Ama Çankaya köşkünde onunla birlikte görev yapan danışmanlarının olduğunun da altını çizmek isteriz. Elbette hiçbir Cumhurbaşkanı bu olayları bire bir kendisi takip edemez, etmez. Ama onun görevlendirdiği kişilerinde aynı anda 4 astsubayın bölücü hainler tarafından şehit edildiği bir terör olayının bilgisini Cumhurbaşkanı ile paylaşılması gerekir diye düşünüyoruz. Doğrusu da budur. Çünkü yaşanan olay sıradan basit bir olay değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu dört astsubayın şahsında ordumuza, devletimize , milletimize, bölünmez bütünlüğümüze hain bir saldırı yapılmıştır. Her hain saldırıdan sonra şimdi artık sadece Devlet kuruluşları ve yöneticileri değil, sivil toplum kuruluşları da şehit ailesinin ve tüm fertlerinin yanında olmak için elinden gelenin fazlasını bile yapıyor. Bu duyarlılığı ve hassasiyeti gösterenlere elbette teşekkür ediyor, minnet duyuyoruz. Bu güzel duyarlılıklarını da geçmişte yaşanan bazı olumsuzluklarla kıyaslayarak zaman zaman paylaşıyoruz ki bir daha bu tür üzücü olaylar yaşanmasın herkese ders olsun istiyoruz. Şehit ailesine maddi ve manevi anlamda verilen desteğin arttığını görmek tüm halkımızı mutlu ediyor. Hiç bir şekilde hiçbir şehit ailesi yalnızlığı ve en küçük bir ihmali dahi hak etmiyor. Hiç kimse şehit ailesine uzanan ele itiraz etmiyor bilakis o elin gücünü daha da artırması isteniyor.Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ailesinden eşi, annesi ,babası, ağabeyi şehit cenazesi için cenaze namazından sonra yapılan askeri tören yerinde ailenin isyanına tanıklık eden Tekel Başmüdürünün makam aracı ile defin törenine asri mezarlık şehitliğine gönderilmişlerdir. Buradaki eksikliği tamamlaması gereken henüz özelleştirilmemiş olan Tekel İşletmelerinin Tekel Başmüdürü değildi. Samsun'un kahraman evladının şehitlikteki defin törenine protokoldan sadece Samsun Garnizon Komutanı , Garnizonda görevli bazı subaylar, astsubaylar ve halk katılırken Vali ve Belediye Başkanı protokol kurallarında yazılı olmadığı için mi bilmiyoruz ama defin merasimine şehitlikte katılmadıklarını biliyoruz. O yıllar maalesef bu hoş olmayan görüntülerle hafızamızdan hiç silinmiyor. Belki de daha önemli işleri vardı; işlerinin başına koştular ya da havanın hafif yağmurlu olmasını bahane edip mi ayrıldılar bunu bilmiyoruz .Bu konuda bir fikrimizde yok.Kısaca ifade etmek gerekirse camideki sivil ve asker bürokrat yoğunluğu Samsun Asri Mezarlık Şehitliğinde defin yapılırken maalesef yoktu. Samsun Garnizon Komutanı ise Asri Mezarlıktaki şehitlikte idi. Komutan Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın cenazesinin defninde hazır bulunup sonuna kadar bekledi. Eğer o yıllarda protokol kuralları arasında Vali ve Belediye Başkanı şehitliğe gitmez yazdığı için defin törenine katılmıyorlarsa da Vali ya da Belediye Başkanı kimliği ile değil, o kimliğe sahip olanlar tebdili kıyafetle insan kimliği ile katılmaları halinde şüphesiz vicdanları ve şehit ailesini rahatlatırdı. Çok şükür ki, artık bu katı ve vicdansız kural ve görüntüler şehit ailelerini üzemiyor.
Burnundan kıl aldırmayan katı kuralları artık görmüyor ve duymuyor olmaktan şehit aileleri son derece memnun. O yıllarda Samsunda kadınlar cenaze ile birlikte mezarlığa gelmezdi. Geliyorsa bile çok şahit olmuyorduk. Ama şehit astsubay İlhan Hamlı'nın defin yapıldığı şehitliğe defin sırasında aileden ve komşulardan katılan bayanlar dikkat çekiyordu. Şehidin annesi, eşi, teyzeleri defin sırasında mezarlıktaydı.3 geceyi 3 ayrı şehirde morgta buz gibi bir ortamda geçiren annesinin mavi gözlü paşası cenazeye katılan silah arkadaşları ,yakınları ve sevenleri tarafından Devletin Samsun il merkezinde şehitlik diye gösterdiği Asri Mezarlık içindeki karma şehitliğe getirilmişti. Daha önceden hazırlanan şehidin toprak kabrine ağabeyi Ayhan Hamlı ve dayısı İsmail Güler indi. Askerler tarafından Bayraktan arındırılan içi sac (metal) kaplı tabutun kapağı özenle açıldıktan sonra şehidin cenazesi sivil kişiler tarafından alınarak mezarın içine daha önceden inen ağabeyine ve dayısına dikkatlice teslim edildi .Mezarlık derinliği ağabeyi ve dayısının boy hizasındaydı, lahit değil toprak mezardı. Ağabeyi mezarın baş tarafında dayısı ise ayak tarafındaydı . Onlar çok zor bir görevi yerine getiriyordu. İlhan Astsubay askeri öğrenci olarak 17 Eylül 1980 yılında giydiği askeri üniformasıyla değil ,üzerinde kan damlası olan bembeyaz bir kefenle 21 Nisan 1992'de bir bahar günü 29 yaşında Nisan yağmurlarıyla birlikte öğle namazından sonra kılanan cenaze namazı sonra memleketi Samsun'da asri mezarlığında son yolculuğuna hazırdı. Şehadetinin tamda dördüncü günü annesin mavi gözlü paşası son yolculuğuna uğurlanıyordu .Ağabeyi kardeşinin cenazesini kabre indirirken kardeşinin cesedinin arka kısmından beline, kan damladığına tanıklık ederek kardeşini dayısı ile birlikte kara toprağın kara bağrına özenle yerleştirdikten sonra defin görevlileri tarafından yukarıya alındılar. Dualar okunurken mezar tahtaları görevliler tarafından özenle hızlıca yerleştirildi. Defin sırasında herkes çok hızlı hareket ediyordu. Şehit astsubay İlhan Hamlı'nın cenazesi sanki hiç beklememiş gibi davranıyorlardı. Daha sonra şehit cenazesine katılan akrabaları arkadaşları,silh arkadaşları ve komşuları mezara en azından bir kürekte olsa toprak atmak için adeta yarıştı. Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın Asri Mezarlık şehitliğindeki defin işlemi dualarla tamamlandıktan hemen sonra hazır vaziyette bekleyen askeri saygı mangası tarafından saygı atışı yapıldı.
Dualarla birlikte Şehit astsubay İlhan Hamlı, Samsun asri mezarlık şehitliğindeki kabrine şehit ailesinin de nezaretinde defnedildikten sonra askerler tarafından bayrak takdimine geçildi. Şehit astsubay ilhan Hamlı'nın şehit düştüğü yerde tabutuna ilk çekilen yani örtülen yıpranmış ve güvelenmiş olduğu bizzat Samsun'da görevli İnzibat astsubayı tarafından da tespit edilen ve yıpranmışlığı bilinen o bayrak daha önce hastane morgunda alınmıştı .Daha önce kullanıldığı için yıpranmış olan Türk bayrağı Şehit astsubay İlhan Hamlı'nın cenazesinde taşınan büyük fotoğrafında üzerine konularak o dönemin Garnizon Komutanı tarafından öpülerek şehidin babası Ahmet Hamlı'ya şehidinin kabri başında çok kısa bir törenle verildi. Şehidin babası da oğlunun son örtüsü Türk bayrağını öperek büyük bir gururla teslim aldı. Ne yazık ki şehidin tabutuna örtülen o ilk bayrak , bir bayrak kutusuna dahi konulmadan verildi. Çok mu maliyetli çok mu imkansızdı ,bir bayrak kutusu temin etmek bunu da bilmiyoruz. Garnizon Komutanının şehit ailesinin erkek fertleriyle bayrak takdiminden sonra ayaküstü konuşmalarından tören sonrası ailenin törendeki aksaklıklarla ilgili gösterdiği tepkiden haberi olmuştu. Şehit ailesinin tepkisi haksız bir tepki değildi. Aile sahiplenilmek ve manevi destek istiyordu. Bu bir şehit cenazesiydi, hiç yaşanmaması gereken aileyi çok derinden üzen şeyler yaşanmış ve yaşanmaya devam ediyordu.
Yangın yerinde şehit ailesi onca acının arasında birde yalnızlık istemiyordu. Belli ki bu haklı tepki dönemin Tuğgeneral rütbesindeki adını dahi bilmedikleri ilk kez gördükleri Garnizon Komutanını gerçekten çok rahatsız etmişti. Törende yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle mağdur olup tepki veren şehit ailesi olunca bir şeyde diyemiyorlardı ya da demiyorlardı .Bu durumdan gerçekten çok rahatsız olmuşlardı. Komutanın yüz ifadesi gerçekten çok gergindi. Sürekli dönemin Merkez Komutanı Albayla gergin konuşmalar yapıyordu. Merkez Komutanı olan Albay bayrak takdiminden önce ailenin gösterdiği tepki nedeniyle Komutandan aile adına şehit ağabeyinden özür dilemesini isteyecek kadar ileri gitmiş ,şehit ağabeyi özür dilemeyi ret etmişti. Bu yaşananlardan Garnizon Komutanın haberi bile olmadı. Ailenin ne duruma düşürüldüğünü aileyi hangi beceriksizin zor durumda bıraktığının sorgulanmasını şehit ailesi bekliyordu ama bu yapılmıyordu . Şehidin ağabeyinden özür bekleme gafleti maalesef yaşanıyordu. Bu bekleyiş nafile bir bekleyişti .Ailenin acısı kendisine yetiyordu bu kadar acının arasında şehit ailesinin birde bunları yaşaması büyük bir ayıp , haksızlık ve sorumsuzluktan başka bir şey değildi. Ama kimse burnundan kıl aldırmıyordu, bu katı ve ceberrut resmi duruşu da anlamak mümkün değildi. Niye kimse cenaze töreni boyunca bir ambulans bir doktor ,bir hemşire görevlendirilmediğini ,ailenin yanında durulmadığını bir ihtiyaçları olup olmadığını sorgulamıyordu. Aile bunları sorgulayınca şehit ağabeyinden özür bile bekleniyordu. Niye acı içerisinde kıvranan şehit ailesini evden camiiye camideki törenden sonrada şehitliğe götürmek üzere bir araç tahsisi yapılmadığını kimse sorgulamıyordu? Yoksa Kars'da uğurlama töreni yapıldığı için şimdi Samsun'da bunlar fazladan mı görülüyordu. Bu kadar basit düşünen insanlarda olabilir miydi bunu bilmiyoruz. Şehit ailesini bu kadar yalnız bırakmakla aslında hata üzerine hata yapıyorlardı. Öyle sorumsuz davranıyorlardı ki aynı sorumsuzluğu acemice sürdürüyorlardı. Bununda nedeni o yıllarda sivilde ve askeriyede Şehit Gazi Şube Müdürlüklerinin işi bilen yetişmiş görevlilerin olmamasıydı .Birileri sanki ismen görevlendirilmiş olmayı istiyordu. El yordamıyla acemice işler yapılıyor bu durumda aileyi üzüyor ve kahrediyordu. Çünkü evlatlarını vatana ve millete şehit veren aile daha hassas ve insani ilgi bekliyordu. Kimsenin kimseden maddi anlamda istediği hiçbir şey yoktu. Bu tür olumsuzluklar tepkiler karşısında zaman içerisinde hem sivil hem de askeri bürokraside olumlu ve çok güzel e gelişmelere neden olmuştur. Artık bu can sıkan saçma sapan olaylar yaşanmıyor. Kimsenin de özellikle şehit ailelerinin hafızasında kötü bir anı olarak kalmıyor. Bunları aklımızda ders kalsın aynı hatalar bir daha yaşanmasın yaşatılmasın diye hatırlatıyoruz. Yoksa birilerini kötülemek ,karalamak fedakarlıkları görmemek gibi bir gayemiz yok. Yaşanan olumsuzlukları saklayarak, üzerini örterek ders alamayız. Aksi takdirde yapılan yanlış işlerinn doğru ve güzel şeyler olduğunu düşünürüz. Bir daha böyle gevşeklikler ve üzüntü veren ihmaller yaşanmasın diye yaşayanlar olarak ilk ağızdan paylaşıyoruz. Paylaştıklarımızın çok eksiği var ,fazlası yok. Her şeyi paylaşmak da istemiyoruz. Bugünde şehit ailesinin yaşadığı bazı olumsuzluklar olsa bile böylesine can sıkan ,üzüntü veren görüntüler yaşanmıyor .İyi ve güzel şeyler ağır basıyor ufak tefek olumsuzlukları anında kapatıyor ,gönüller alıyor.
Nereden nereye diyebiliriz ama bu duruma öyle demiyoruz. O günün acemilikleri öyleydi ,acemilikler ,ihmaller ve keyfilikler görmezden geliniyordu. Bugünün acemilikleri ,ihmalleri gizli kalmıyor insani ve vicdani eksikler anında göze batıyor .Kimsede keyfi ve ihmalkar davranmıyor ya da davranamıyor. Herkes ama herkes dersine çok iyi çalışıyor. İyi şeyler oluyor ,iyi ve güzel şeyler yaşadıkça, yaşandıkça emek verenler takdirde kazanıyor. Doğrusunun bu olduğunu yaşayarak birlikte görüyoruz. Derdimiz eskiyi kötülemek değil, eskinin yanlışlarının ihmallerinin düzeltildiğini görmüş olmanın huzurunu şefkatini yeni şehit ailelerimizle birlikte çok daha ileri düzeyde yaşıyoruz. Acının mutluluğu olur mu ,elbette acının mutluluğu olmaz. Şehit acısına daha ilgili yaklaşmak ve ona şefkatle dokunabilmek şehit acısını derinden paylaşmaktır. Samsun Asri mezarlık şehitliğindeki definden sonra cenazeye ve duaya katılan herkes gitti yine şehit ailesi evine gitmek için maalesef kendi başına bırakıldı. Aileyi bu defada Asri mezarlık şehitliğinden şehidin ağabeyinin şoförünü birebir tanıdığı başka bir resmi kurumun aracı babaevine bıraktı. Şehidin babaevi araçla Asri Mezarlık Şehitliğine 10 dakikalık çok yakın bir mesafede idi. Ne acıdır ki cenazenin defninden önce olduğu gibi sonrasında da protokoldan hiç kimse şehidin babaevine bir taziye ziyaretine dahi gelmedi. O yıllarda nedense yetkililer camiide cenaze namazını kılarak bütün insani sorumluluklarından kurtuluyordu. Sanki bu şehitler sadece ailelerin şehitleriydi. Şehit ateşinin düştüğü acılı şehit haneleri cenazenin defnedildiği günden itibaren yalnızlığa terk edilir miydi? Maalesef o yıllarda devletin vicdanı çok katıydı. Şehitlerin babaevlerine görevliler dev bayraklar getirip asmazdı. Şehit evlerinin bulunduğu cadde veya sokak devlet kurumları tarafından Türk bayraklarıyla süslenmez, taziye çadırları da kurulmazdı. Şehit cenazelerinde STK'lar da boy göstermezdi. İlhan Astsubayın cenazesi sırasında Samsun'da kurulmuş bir tane bile şehit derneği yoktu. Bayrak şehidin kanından al rengini alan son örtüsüydü. İlhan Astsubay tayinle gelmeyi umduğu ve planladığı memleketine bir daha başka hiçbir yere gitmemek ve tayin olmamak üzere bu defa şehadet şerbeti içerek bütün hayallerini ,bütün umutlarını yarım bırakarak Nisan yağmurlarıyla birlikte gelip sessizce yerleşmiş oldu. Ama son kez ne yavrusunu, nede anacığını kucaklayamadan ,yanaklarından öpemeden kara toprağın kara bağrına sessizce girdi.Son kez anacığının elini öpmeyi çok isterdi ,buna imkanı olmadı.
İlhan Astsubay kutsal vatan toprağına silah arkadaşları ve sevenleri tarafından emanet edildiğinde silah arkadaşları saygı atışı yaparak son görevlerini gururla yaptılar. Şehit oğlunu "Vatan sağ olsun" diyerek kara toprağın kara bağrına gururla bırakan Bedriye annenin mavi gözlü paşasını bir daha hiç göremeyecek olması bir anne için kolayca alışılacak, aşılacak dayanılacak bir durum değildi . Bedriye anne içinde bu hiç kolay olmadı. Bedriye annenin kalan ömrü artık şehitlikte mavi gözlü paşasının peşinde ve izinde büyük bir özlemle geçecekti. Anne olmak ,şehit annesi olmak herkese nasip olmayan büyük bir fedakarlıktı. O büyük fedakarlığı da Bedriye anne son nefesine kadar karşılıksız yapacaktı. Bundan hiç kimsenin en küçük bir şüphesi yoktu. Bütün bunlar Samsun'da yaşanırken ,İlhan astsubayla birlikte şehadet şerbeti içen Şehit Astsubaylarımız; Erkan IĞDIR, Mustafa KARAÇİMEN ve Naci YILDIRIM içinde memleketlerinde cenaze törenleri yapılıyordu. Benzer acılar birebir o cenaze törenlerinde yakınları ve sevenleri tarafından yaşanıyordu.
(Devamı Yarın)