HUNHARCA ŞEHİT EDİLMELERİNİN 29. YILINDA PAMUK GEÇİDİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ
18 NİSAN1992 ? 18 NİSAN 2021
PAMUK GEÇİDİNDEN CENNETE KOŞAN ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI? (1)
Hiç birimiz geri durmuyoruz ,yaşam denilen büyük koşunun içerisinde hepimiz birer yarışmacıyız. Umutlarımızla, hayallerimizle ,inançlarımızla ,ideallerimizle ,yorgunluklarımızla arkamızdan vuranlarla ve yanımızda olanlarla yarışıyoruz, savrulup gittiğimiz sonsuz ufuklarda mutlu oluyor ya da mutsuz oluyoruz. Her zaman güzel şeyler yaşanmıyor bazen hasret ,bazen yalnızlık ,bazen büyük kalabalıklar bir kara bulut oluyor üzerimize çöküyor. Ama her şeye rağmen son nefesimize kadar yaşamla yarışıyoruz. Önce vatan diyerek ödediğimiz büyük bedeller karşılığında onur hanemize yazılanlarla, hayattan büyük bir acıyla uğurlanıyoruz ama hep saygıyla yad ediliyoruz. Şehadete koşanların arasında olmak elbette herkese nasip olmuyor. Şehitler tepesinde kırmızı bir gelincik olmak ölümsüz olmaktır. Belki de bu yüzden vatan bölünmez şehitler ölmez diyoruz. Bir kez daha şehadete koşan tüm vatan evlatlarının ruhları şad ,mekanları cennet olsun.
29 yıl önce, 29 yaşında Kars 14'ncü Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı emrinde görev yapan bir İstihkam Astsubayı idi.17 yaşında Eğenin güzel şehri İzmir Narlıdere'de Astsubay Sınıf Okulunda ilk askeri üniformasını 17 Eylül 1980 'de giymişti. O yıllarda bütün ülkede yaşanan terör olayları yüzünden bir çok genç kısa yoldan meslek sahibi olmak için arayış içerisindeydi. Belki de o yüzden o yıl çok sayıda lise mezunu genç askeri okulların sınavlarına girmişlerdi. İşte o sınavlar sonucu sağlık ve güvenlik soruşturmasını da geçerek kendisini askerlik mesleği içerisinde bulmuştu İlhan Astsubay. Samsun Endüstri Meslek Lisesi Tesviye bölümünden mezundu. O yıllarda Meslek Liseleri sınavla öğrenci alıyor, aldığı puana ve tercihlerine göre öğrenciler bölümlere yerleştiriliyordu. Bir yetenek sınavı yapılmıyor bir ilgi alanı tespitine de gidilmiyordu. Yetenek ve ilgi alanı tespiti yapılarak Meslek lisesine öğrenci seçimi ve alımı yapılıyor olsaydı eğer İlhan Astsubay kesinlikle elektronik bölümü öğrencisi olurdu. Tesviye bölümünde okuyordu ama bütün ilgisi ve bilgisi elektronik üzerineydi .Mezun olduğunda tesviyeden çok elektronik bölümünün bilgisi ve yeteneğine sahip olmuştu. Şehadetine kadar da amatör olarak sürekli elektronikle olan ilgisini sürdürdü. İlhan Astsubay ,İstihkam Astsubay Sınıf okulunda sınıflara ayrılırken İstihkam Elektrik Jenaratör Teknisyeni olarak askeri eğitimini sürdürdü ve bu bölümden mezun oldu. Bu onun için güzel bir gelişmeydi ,ilgi duyduğu bir sınıfın öğrencisi olmak onun için büyük bir moral oldu. İlgisi olduğu halde meslek lisesinde elektrik ya da elektronik bölümü okuyamamıştı. En azından askeri öğrenciliği ilgilendiği bir alanla ilgiliydi .Askeri öğrenciliği süresinde ilk kez bu kadar uzun süre babaevinden ayrı kalmış hiç tanımadığı bilmediği bir şehirde kendisi gibi yurdun çeşitli yerlerinden gelen yaşıtlarıyla birlikte aynı şartlarda aynı havayı teneffüs ediyor, aynı yemekhaneyi aynı koğuşları paylaşıyordu. Asker ocağı babaevine benzemiyordu herşeyin saati belliydi ,herşey planlı yapılıyordu. Bıyıkları bile henüz yeni terleyen gençler için bu durum kolay değildi ama alışılır bir durumdu. İster istemez askeri disipline alışılıyordu. Zaten şımarık bir genç değildi ne bir eli yağda ne bir eli balda olmamıştı. İlhan Astsubayın babası iğne ile kuyu kazan bir emekçiydi. Yani terziydi. Eskiyi yeni yapıyordu. Eski ceket ve pantolonları ters çevirip yeniden dikiyordu. Yaptığı işin adına tornistan diyorlardı. O yüzden müşterileri de belli bir gelir grubuna mensup olanlardı ki bunlarda alt gelir grubunda olan insanlardı. İlhan Astsubayın babası evinin bir küçük odasını dükkan yapmış orada gece yarılarına kadar çalışıyor ama çok az kazanıyordu. Ama kimseye muhtaç değillerdi .Ekonomik sıkıntıları elbette vardı.
İlhan Astsubayın babası çok emek harcıyor ,çok yoruluyor ama çok az kazanıyordu. Samsun 'daki tarihi Bedestanda başkasına ait işyerinde bir süre terzi olarak çalıştıktan sonra işini evinin bir odasına taşımış orada terzilik yapıyordu. Ama işi bedestandan alıyor yani eski pantolon ve ceketleri Bedestan da dükkanı bulunan Alucralı Aslan amcadan alıyor onun adına tornistan yapıp parça başı ücret alıyordu. Pantolon ve ceketleri ters çevirip, yeniden dikmek için çok emek harcıyordu. Onları tek tek jiletle kesmeden söküyor tersinden ütüledikten sonra yeniden kesip günün modasına göre tornistan yapıp dikiyordu. Bu iş çok kolay olmuyordu sökmek ve yeniden dikmek çok zaman alıyordu Özelliklede ceketler dikmek çok zaman alıyordu.İçlerine yeniden kıl tela diye bilinen kaliteli teladan bile koyuyordu ki bu hayli zaman alan zor bir işti. Ama kimseye muhtaç olmamak için iğneyle kuyu kazmaya gece yarılarına kadar devam ediyordu. Bunun yanı sıra dükkanın bir köşesinde ise gazete satıcılığı işini de yapıyordu. İlhan Astsubay babasının ne şartlarda ne şekilde yaşama tutunduğunu ve kendilerini kimseye muhtaç etmemek için neler yaptığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden bazen askeri öğrenciliği sırasında dayanamayıp acaba eve geri dönsem mi dediğinde aklına geride bıraktığı o zor şartlar geliyordu. Ama askerlik her şeye rağmen güzel bir meslekti. Annesinin mavi gözlü paşasıydı. Annesi hep onu mavi gözlü paşam diye sevmişti . Yokluk yoksulluk ve terör olaylarının çirkinliği içerisinde o annesinin mavi gözlü paşasıydı.1980 öncesi liselere hatta ortaokullara bile sıçrayan sağ - sol olaylarının ülkede yarattığı kaos ortamını yaşamayan bilmez gerçekten o günler çok zor ve hiç kimsenin yaşam güvencesinin olmadığı günlerdi .İşte o koşullarda liseyi yada başka bir okulu bitirmek can güvenliği açısından çok kolay değildi. O yüzden Bedriye anne mavi gözlü paşasına okula giderken ve gelirken hep kalkan oldu. İlhan Astsubayı Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir mensubu yapmak o şerefli üniformayı ona giydirmek en çok Bedriye annenin isteği idi.
Bedriye anne oğlunu asker olarak görmekten her zaman gurur duyan bir anne oldu.İlhan Astsubay askeri okulu kazandığında en çok sevinen Bedriye anne olmuştu. İlhan Astsubay askeri okula ilk gittiğinde yaşanan ilk ayrılık nedeniyle en çok üzülende yine Bedriye anne oldu. İlk ayrılık herkese çok koydu. Zordu hasret ,evlat hasreti ve anne hasreti hiç kolay olmadı. Zaman her şeyin ilacı oldu ,hasrete de alışıldı. Biri dört diğeri beş katlı iki binanın arasına sıkışmış tek katlı babaevinden sonra İzmir Narlıdere'deki İstihkam Astsubay Sınıf Okulunda 17 yaşındaki astsubay adayı annesinin mavi gözlü paşası sudan çıkmış balık gibiydi. Sanki bir daha Samsun'a dönemeyeceğim korkusu yaşıyordu, korkuyordu .Zaman zaman başını iki elinin arasına alıp Samsun'daki babaevini ve çocukluğunu ağabeyi ile birlikte gazete sattıkları günleri gözlerinin önüne getiriyordu. Yaşamında kolay olmayan her şey en çok yokluk ve yoksulluk hep olmuştu.
Askeri okulda da hasret yakasına yapışmış onu bunaltıyordu. Dayanabilecek miyim, okulu bitirip mezun olabilecek miyim diye aklından geçiriyordu. Yanımda annem yok, babam yok, ağabeyim yok ama burada hepimiz aynıyız, hepimiz aynı şartlardayız. Gerçek olan bu diye düşündükçe askeri öğrenciliğe diğer arkadaşlarıyla birlikte alıştı. Yemin sonrası ilk izninde Samsun'a geldiğinde yaşadığı ayrılık kabusu mutluluğa dönüştü. Tekrar kavuşmanın huzuruyla çekirdek ailenin bir ferdi olarak artık babaevinde misafirdi. İlk iznin sayılı günleri bitip Samsun eski otogardan otobüsle İzmir'e uğurlanırken daha rahattı alışılıyordu, alışılacaktı. Kimsenin başka bir çaresi yoktu yaşam buydu. Önemli olan can sağlığı idi. Can sağ olunca hasrete katlanıyordu yürekler. Tekrar uğurlarken annesi mavi gözlü paşasına gururla bakmış ,peşinden duasını yapmıştı .Bitmez dediğimiz günler ,aylar geçiyordu .Geçen zamanla birlikte İlhan Astsubay her hafta Samsundaki ailesine "öğrenci mektubu görülmüştür" damgalı bir mektup gönderiyor ,yine her hafta okunmuştur damgalı bir mektubu alıyordu. Şimdiki gibi cep telefonları yoktu. Sadece ülkemizde değil henüz dünyada cep telefonu kullanılmıyordu. Evlerde sabit telefon vardı. Ama her evde sabit telefonda yoktu. İlhan Astsubayın babevinde de sabit telefon yoktu. Karşı komşularında yani Bakkal Mehmet amcanın evinde sabit telefon vardı. Annesinin mavi gözlü paşası hafta sonu çarşı iznine çıktığında postaneden bağlatıp komşularının telefonu ile anne ve babası ile ara sıra görüşüyordu. Bu bile onları çok mutlu ediyordu. Bu yüzden hafta sonu iznini iple çekiyordu annesinin sesini duymak için. Çok fazla konuşmuyorlardı her dakikası çok fazla ücret yazıyordu , o yüzden seslerini duymak yetiyordu.
17 yaşındaki bir genç için askeri eğitim kolay değildi ama alışılıyordu. Hem bedenen ,hem de ruhen askerlik mesleğine disiplinine alışıyordu. Kantarın topuzunu kaçırmayan güzel komutanlar askerlik mesleğini sevdiriyordu. Silah arkadaşı olmanın önemini askeri öğrencilere işliyordu. Aldığı her askeri eğitim ufkunda yeni pencereler açıyor ,güvenini artırıyordu. Acısıyla tatlısıyla zor ve disiplinli bir eğitim döneminden sonra İstihkam Astsubay Sınıf Okulunda 1981 yılının 30 Ağustosunda mezuniyet ve diploma günü gelip çatmıştı.
(Devamı Yarın)