HUNHARCA ŞEHİT EDİLMELERİNİN 29. YILINDA PAMUK GEÇİDİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ 

18 NİSAN1992 ? 18 NİSAN 2021 

PAMUK GEÇİDİNDEN CENNETE KOŞAN ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI - (6) 

                 Biz şehit aileleri Iğdır'dan gelecek şehitlerimizin cenazelerini Kars Devlet Hastanesi bahçesinde beklerken son derece üzüntülüydük. Şehit  cenazelerinin henüz getirilememiş olmasının  canımızı çok acıttığını hissediyorduk .Pamuk Geçidi kahramanlarının perde arkasında yaşananlar gerçekten hoş şeyler değildi.  Şehitlerin Kars'a gelen yakınlarını bıraksalar  Iğdır'a kendileri gidip şehitlerinin cenazelerini özel bir araçla alıp geleceklerdi. Ama buna da askeri yetkililer müsaade etmedi. Tabii ki bu olacak şey değildi. Yetkililer ne yaptıklarını, ne yapacaklarını çok iyi biliyordu. Şehitlerin Iğdır'dan naaşlarının güvenlikli bir şekilde getirilmesini onlarda bekliyordu. Şehitlerimizin cenazelerini memleketlerine hangi koşullarda ,ne zaman ve nasıl götürebilecektik bu şehitlerinin peşinden gelen yakınları için çok önemliydi. Eğer cenazeler Kars'ın İlçesi Iğdır'dan güvenlik gerekçesi ile getirilmek için bekleniyorsa cenazelerin memleketlerine karayolu ile ambülanslarla gönderilmesi ne kadar güvenlikli ve sağlıklı olabilirdi? Bu yolculuğun kısa bir yolculuk olmadığını herkes biliyordu ama kimse uçak seçeneğini düşünmüyordu. Halbuki şehitlerimizin memleketlerine gönderilmesi için yapılabilecek her şey yapılmalıydı. Daha önce bir çok şehidimizin memleketlerine karayolu ile nakli sırasında yaşanan bazı sorunlar gazetelere haber olarak düşmüştü. Bunlar hepimiz için bir ders değil miydi? Kim şehit cenazesinin nakli sırasında bozulmasını içine sindirebilirdi? Bunların yaşanmaması için cenazelerin memleketlerine Kars'a gelen yakınlarıyla birlikte Uçakla nakledilmesi en akılcı çözümdü bu yapılmalıydı. Ama Kars'da şehit cenazelerinin naklini gerçekleştirecek uçak yoktu ama havaalanı vardı. Havaalanı varsa uçak bulunurdu. Ankara'dan mutlaka  uçak talep edilmeliydi. Kars'daki  görevliler buna sıcak bakmıyor, bahane üretiyorsa, bunu şehit aileleri Ankara'dan kendileri de talep edebilirdi. Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ağabeyi  kardeşinin mesai arkadaşı Mustafa Başçavuştan kendisini Kars Postanesine götürmesini rica etti. O yıllarda internet ya da e posta yoktu  en hızlı iletişim aracı telgraftı. Şehit ağabeyi talebini Ankara'ya Yıldırım ibareli bir telgrafla anlatacaktı.19 Nisan 1992 günü Kars Merkez Postanesinden o zamanın Başbakanı Merhum Süleyman Demirel'e  yine dönemin Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'a, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'e ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral  Muhittin Fisunoğlu'na birer Yıldırım Telgraf çekti ve şehitlerin yakınlarıyla birlikte memleketlerine uçakla naklini talep etti. Doğru ve yerinde bir talepti ,devlet bu günler için vardı. Bu günlerde uçmayan uçağın millete ne faydası olacaktı. Bu telgraflardan birkaç saat sonra Kars 14 Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında görevli Erkan Başkanı şehitlerin 20 Nisan 1992 günü Kars Valiliği önünde cenaze töreni yapıldıktan sonra Kars Havaalanından memleketlerine uçakla gönderileceği isteyen  yakınlarının da aynı askeri  uçakla memleketlerine  gidebileceği bilgisi Kars'a gelen az sayıdaki şehit yakınlarına verildi. Kim ne derse desin İlhan Astsubayın ağabeyinin Ankara'ya gönderdiği Yıldırım telgraflar işe yaramıştı. Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait bir Askeri Kargo uçağı cenazelerin ve yakınlarının memleketlerine nakli için Ankara'daki yetkililerin emri üzerine görevlendirilmişti. Tüm bunlar jet hızında yaşanırken hala Iğdır devlet Hastanesi Morgunda bekletilen 4 güzel insanın cenazeleri Kars'a henüz getirilememişti. O günün şartlarında yaşanan bu olumsuzlukların içimizi ne kadar çok acıttığını kimse bilemez.19 Nisan 1992 Pazar günü Kars'da bir futbol karşılaşması yapılmış, taraftarları Kars Sokaklarında sevinç konvoyları  düzenlerken şehitlerin silah arkadaşlarıyla birlikte şehitlerin  yakınları da Kars Devlet Hastanesi bahçesinde cenazelerin bir an önce getirilmesini bekliyordu. Ateşin düştüğü yerde söz bitmiş ,acı tavan yapmıştı. Konuşmalar yapılıyor ama o konuşmaların içerisindeki keşkeler hiç bitmiyor bu yüzden  can sıkıyor, insanı yoruyordu .Olan olmuş ,yaşanan yaşanmıştı ,bu saatten sonra konuşmanın hiç kimseye bir faydası yoktu.4 güzel insan sivil ve silahsız oldukları halde PKK'lı vahşi yaratıklar tarafından pusuya düşürülerek katledilmişlerdi. Hem de hiç görmedikleri hiç tanımadıkları zavallı yaratıklar tarafından  Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu oldukları için katledilmişlerdi.4 güzel insan eli kanlı teröristlerin silahlarından çıkan kurşunlara hedef olurken ,o hain  yaratıkların suratlarına tükürerek şehadete yürümüşlerdi. O yüzden  PKK'lı yaratıklar kudurdukça kudurmuş sivil ve silahsız 4 güzel insana yaşam hakkı vermemek için özellikle birde kafalarına sıkmışlardı. Çok hunharca 4 vatan evladını katletmişlerdi. Pamuk Geçidini ilkelce  kana bulayan o yaratıklar güpe gündüz can alırken akıttıkları kanda boğulacaklarını hiç hesaba katmamışlardı. Aptalca bir duyguyla  güvenlik kuvvetlerine yakalanmamak için geldikleri inlerine yaratıklar gibi  döndüler. Her şey bu kadar kısa bir sürede gerçekleşmişti. Herşey bir varmış bir yokmuş gibiydi. Ama şehadete koşan 4 güzel insanın Iğdır Devlet Hastanesi morgunda bekletilen naaşları bu kadar kısa bir sürede Kars'a getirilememişti. Bu durum çok daha can sıkıcıydı. Ama başkalarının canını da tehlikeye atmanın şehitlerimize hiç bir faydası yoktu. Öyle ya da böyle şehitlerin cenazeleri güvenlikli bir şekilde Kars'a getirilecekti. Türk bayrağına sarılı 4 tabut içerisinde dört ayrı ambülansla Iğdır Devlet Hastanesi Morgundan alınan şehitlerimizin cenazesi güvenlik konvoyu eşliğinde Kars Devlet Hastanesine siren sesleri arasında getirildiğinde Kars Devlet Hastanesi bahçesi sivil kıyafetli subay  ve astsubaylarla   doluydu. Olayı duyan Kars Devlet Hastanesi bahçesine koşmuştu. Sadece subay ve astsubaylar değil şehitlerin memleketlerinden olayı duyup gelen bazı yakınları da Kars Devlet Hastanesi bahçesindeydi. Sözün bittiği ,acının tavan yaptığı yerde şehit yakını olmak kolay değildi. Kim ne derse desin hiçbir söz şehit yakınlarının acısını hafifletmiyordu. Acı ama gerçek o yıllarda şehitlerin yakınlarıyla ilgilenen, onların yakın takibini yapan hiç bir sağlık personeli de görevlendirilmiyor, şehit yakınları kendi başlarına bırakılıyordu . 1992 yılında  bunlar maalesef şehit ailelerine yaşatılıyordu. Oysaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin o yıllarda hastanesi, hemşiresi, doktoru, yardımcı sağlık personeli ,kendi ambülansı bugünkü kadar modern ve donanımlı olmasalar  da büyük askeri  birlik olan her  yerde vardı. Nedense kimse kilometrelerce uzaktan gelmiş acılı ve yorgun şehit ailesinin yakın takibini yapmak için bu imkanı kullanmamıştı. Bu olay başka bir ülkede olsaydı o şehit aileleri bu kadar yalnız bırakılır mıydı? Bu durum maalesef o yıllarda devletin terörle mücadeledeki şaşkınlıklarından birisiydi diye düşünüyorum. Aslında bunlar basit görünen ama canımızı sonradan çok acıtan  şeylerdi. Duyarlılık mı, duyarsızlık mı yorumunu yapamıyorum. Ama bütün  bunları yaşamış olmak canımızı acıtmaya yeten şeylerdi.  (Devamı yarın)