Sahi, Türk milleti 7 Haziran’da kullandığı oylarıyla ne demek istedi?
Herkes kendisine göre farklı bir açıklama getiriyor oyların
dağılımına. Benimki de kendime göre bir değerlendirme olacak.
Bana göre bu millet ne AKP’ye muhalefetin ya da muhalefet adına
konuştuğunu iddia edenlerin söylediği gibi “Sen iktidardan çekil” dedi
ne de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “Cumhurbaşkanlığını bırak”
mesajı verdi. Millet AKP’ye iktidarı değil “tek başına iktidarı”
yasakladı ve Sayın Erdoğan’a da “Anayasal sınırlar içinde bir
cumhurbaşkanlığı” mesajı verdi.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçimindeki yasallık tartışma konusu değildir.
Tartışılan husus, seçildikten sonraki konumu; tarafsızlığı ve yasal
sınırlar içinde kalıp kalmadığıdır. Sayın Cumhurbaşkanı yüzde elli
ikilik yasal bir milli irade ile seçilmiştir, bu doğrudur. Ama çok
arzuladığı “Türk tipi başkanlık” projesi de yüzde altmışlık bir
çoğunluk tarafından reddedilmiştir ki bu da doğrudur. İki doğruya da
aynı saygıyı göstermek gerekir.
AKP bir önceki seçimde yüzde kırk dokuzluk bir oyla ele geçirdiği tek
başına iktidar olma imkanını, bu seçimde oyunu yüzde kırk bire
düşürerek kaybetmiştir. AKP hala birinci partidir ama artık siyasetin
ve parlamentonun “tek belirleyicisi” değildir. Milli iradenin
TBMM’deki temsilcisi diğer üç partiden birisi veya birkaçıyla
ortaklık kurmak zorundadır.
“Yüzde altmışlık blok” ifadesi de bir diğer yanlıştır. Yüzde altmışlık
bir muhalefet vardır ama öyle bir blok yoktur. MHP ortaya atıldığı ilk
günden itibaren “çözüm sürecini” çok net bir tavırla “ihanet süreci”
olarak nitelemiştir. Siz nasıl ifade ederseniz ediniz, çözüm ya da
çözülme sürecini “ihanet süreci” olarak niteleyen MHP ile o sürecin
bir tarafı olan HDP nasıl olur da bir blok oluşturabilir?
“Çözüm sürecini ihanet süreci olarak nitelemesi” MHP’nin koalisyon
seçeneklerini de sınırlandırmaktadır. MHP’nin gerek ideolojik yapısı,
gerek seçmen tabanı ve gerekse geçmişi ve yürüdüğü çizgi, hiçbir
gerekçeyle bu söylemini bir kenara bırakmasına izin vermez.
Dolayısıyla CHP+MHP+HDP koalisyonu olmayacağı gibi sayı
yetersizliğinin HDP’nin dışarıdan desteğiyle giderilmesi düşünülen
CHP+MHP koalisyonu da olmaz. HDP, kendi varlığının esasını teşkil eden
“çözüm sürecini ihanetle eş tutan” MHP’nin ortak olduğu bir hükümeti
niye desteklesin ki?
Geriye AKP+CHP, AKP+MHP, AKP+HDP gibi üç koalisyon ve bir de üç
muhalefet partisinden herhangi birinin dışarıdan desteğiyle kurulacak
olan bir AKP azınlık hükümeti seçeneği kalır.
Bunlar içerisinde en geniş tabanlı ve dolayısıyla da en doğru olanı
AKP+CHP ortaklığı olur. Ve galiba olacak olan da odur. Çözüm süreci
konusunda AKP ile CHP arasında MHP ile AKP arasında olduğu gibi kesin
bir ayrılık yoktur. CHP kavramın kendisinden değil, muhtevasını
bilememekten ve konunun TBMM’ye getirilmemesinden şikayetçidir. Bu da
kolay çözülecek bir görüş ayrılığıdır. Bakanlıkların dağılmasında,
yolsuzlukların üzerine gidilmesinde ise CHP aldığı tavizlerle, AKP ise
kurtardıklarıyla teselli bulabilir. Meclis’in yeni yapısıyla AKP’deki
belli bir çevre ne kadar direnirse dirensin yolsuzlukların yargıya
taşınması ve yargı üzerinde var olan ya da var olduğuna inanılan
siyasi baskının tasfiyesi önlenemez. Kaldı ki AKP tabanının önemli bir
kısmının yolsuzluk suçlamalarından rahatsız olmamaları söz konusu
olamaz.
Siyaset imkansızı zorlamak değil mümkünü gerçekleştirmek sanatıdır.
MHP ile HDP’nin biraraya gelmesine yönelik her çözüm arayışı
imkansızı zorlamak, başka bir ifadeyle abesle iştigal olur. AKP ve CHP
HDP’nin içinde ya da dışında yer almadığı bir formül geliştirmeden
MHP’nin kapısını çalarsa, bu kamuoyuna yönelik bir gösteriden başka
anlam taşımaz. Siyasette kamuoyuna verilen mesajlara değil kapalı
kapılar arkasında oluşturulan çözümlere bakmak daha doğru olur.