Bugünle ilgili başka bir yazı yazacaktım. Ama Sayın Başbakan’ın artık kapanması gereken Dersim yarasını yeniden kanatan beyanı, beni bu yazıya yönlendirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun hem de Anadolu’nun Türkleşmesinin en önemli öncülerinden Hacı Bektaşi Veli’nin dergahında yaptığı “Dersim ve Kerbela” benzetmesi, talihsiz bir benzetmedir. Üstelik “özellikle hedeflemese” bile birtakım uygunsuz çağrışımlara gebedir.
“Dersim açıkça Kerbela’dır” demek, aynı zamanda -ima yollu da olsa- Seyit Rıza Hazreti Hüseyin demek değil midir? “Dersim açıkça Kerbela’dır” demek aynı zamanda ”Atatürk Muaviye, İnönü, Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak Yezit, Seyit Rıza’nın yol arkadaşları da Ehl-i Beyt’tir” demekle eş anlamlı değil midir?
Bahsedilen dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Başbakanları İsmet İnönü ve Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Operasyon kararının alındığı Bakanlar Kurulu Toplantısı na Hükümet açıklamasındaki ifadesiyle “Mareşal Fevzi Çakmak Hazretleri” de katılmıştır ve operasyon onun yönetiminde yapılmıştır.
Tunceli Kanunu’nun çıktığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde AK Partililerin de Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’ın da “millet evladı” ve “hoca/usta” kabul ettiği merhum Adnan Menderes de vardır.
Fazla söze gerek yok; Kerbela bir katliamdır, Dersim’se bir isyan. Kerbela mazlumları karakolları basan, köprüleri atan ve dağa çıkan eşkıyalar değil halkın ve hakkın mazlum ve masum yolcularıdır. Gidişleri isyan için dağ başına değil verilen bir söz uğruna Kufe’yedir.
Dersim’de ise İslami ve insani bir talep, bir hak arayışı yoktur. Dersim’de “kula kulluk düzeni” olan mütegallibe ve eşkıya ağalık düzeninin devamı için bir ayaklanma vardır. Devletten istedikleri de şunlardır: Dersim’e yol, köprü, karakol ve okul yapmayın, silahlarımızı toplamayın, gençlerimizi askere almayın, bir de vergilerimize karışmayın, biz eskiden olduğu gibi kendi keyfimizce verelim. Hepsi budur ve görüldüğü gibi bunların arasında Alevilikle, inanç ve ibadetle ilgili herhangi bir istek yoktur. Taleplerin tamamı ağalık ve sömürü düzeninin devamıyla ilgilidir.
Sayın Başbakan’ın bir ayaklanmanın bastırılmasını Muaviye’nin saltanat ve asabiyet hırsıyla Ehl-i Beyt’i katletmesiyle eş tutması; hem kendisi hem de mensup olduğumuz millet ve tarih adına büyük bir talihsizliktir.
Dinimiz ve tarihimiz partimiz ne olursa olsun hepimizin ortak değeridir. Ortak değerler üzerinden siyaset yapmak kısa vadede oy getirir mi bilmem ama uzun vadede topluma zarar verir. Hiçbir toplum ve hiçbir kimse dünüyle kavga ederek yarınını inşa edemez. Lütfen, tarihi tarihçilere bırakalım.