Geçen haftanın son işgünü yani 13 Temmuz sabahı, bir başka ifadeyle 15 Temmuz rezil kalkışmasının yıl dönümünden iki gün önce, yeni bakanların yemin töreninden hemen sonra Samsun'da görev yapan basın mensupları Samsun Barosu'nun davetlisiydik. Önce baro lokalinin bahçesinde yönetim kurulu üyeleriyle birlikte kahvaltı yaptık, ardından da Başkan Kerami Gürbüz'ün açıklamalarını dinledik.
Başkanı Gürbüz'ün okuduğu 4 sayfalık metin belli ki çok titiz bir hazırlıkla oluşmuştu. Uzundu ama asla sıkıcı değildi, eskilerin deyimiyle 'efradına cami ağyarına mani' bir metindi yani ne fazlası vardı ne de noksanı. Ne konu dışına taşıyordu ne de ele aldığı konunun en küçük detayını ihmal ediyordu. Ben hem bir hukukçu hem de bir basın mensubu olarak Samsun Barosu'nun başkanı ve yönetim kurulunun genç mensuplarını yürekten kutluyorum.
Başkan Gürbüz'ün açıkladığı metin iki bölümden oluşuyor, ilk bölümde alçak 15 Temmuz kalkışması ve sonrasında yaşananlara, ikinci bölümde ise genelde hukukun ama özelde ve de özellikle de savunmanın sorunlarına yoğunlaşıyordu.
1960 ihtilaliyle başlayan darbeler dönemini ve '15 Temmuz terörist kalkışmasını' şiddetle eleştiren Başkan Gürbüz'ün yargılama süreci ile ilgili uyarıları da vardı. 'Darbecilerle hukuk çerçevesinde hesaplaşmak için tarihi bir fırsat doğduğunu' belirten Başkan Gürbüz daha sonra bu hesaplaşmanın da hukukun temel kurullarından ayrılmadan yapılması gereğini vurguluyordu. Ona göre 'Tüm bunlar yapılırken, hukukun en temel, tartışılmaz ve vazgeçilmez ilkeleri olan adil yargılama ilkesinden, masuniyet karinesinden, suçta ve cezada yasallık ile suçta ve cezada şahsilik ilkelerinden asla taviz verilmemeli, özellikle tutuklamalar ve tutuklama süreleri bir cezaya dönüştürülmemelidir.'
Samsun Barosu'nun basın açıklamasında benim dikkatimi asıl çeken 'Hukuk devletinin işlerliğinin en temel göstergesi bağımsız yargı, bağımsız yargının güvencesi, sigortası ise bağımsız savunmadır' cümlesi oldu. Bu ifade bugüne kadar pek görülmeyen ya da görülmesine rağmen görmezden gelinen savunmanın hem öneminin anlatılması ve anlaşılması hem de hastalıklarının teşhisi ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesi açısından harika bir giriş cümlesiydi.
Yargının çok ciddi problemleri var ve konuşuluyor ama ne yazık ki yargının üç ayağından birisi olmasına rağmen adeta 'üvey evlat muamelesi' gören savunmanın sorunlarına kimse yeterince ve yüreklice eğilmiyor. Samsun Barosu basın toplantısında açıkladığı görüşlerini daha önce hem üst meslek örgütüne, hem akademik çevrelere, hem yasama, yürütme ve üst yargı organlarının mensup ve başkanlarına gönderdi. Bunu biliyorum, şimdi de kamuoyuyla paylaşıyor. Bundan dolayı da kendilerini ayrıca kutluyorum.
Çok radikal ama mutlaka uygulanması gereken önerilerden sadece birkaçını aktarmakla yetineceğim. Bunlardan birisi 'Okutulan her bir ana bilim dalında doçent ve yardımcı doçent düzeyinde en az bir öğretim üyesi istihdam edebilme imkanı bulunmayan hukuk fakültelerinin açılmasına müsaade edilmemesi', bir diğeri de 'öğrenci kontenjanlarının mevcudun ¼'üne düşürülmesidir' ve ikisi de son derece doğrudur. Hakimliğe geçişte de avukatlığın ilk basamak olması ve ' hakimlik ve savcılık görevine kabulde, 'Devlet Hukuk Sınavını' kazanıp, avukatlık stajını tamamlamak ve aktif olarak fiilen en az 7 yıllık avukatlık yapmak' şartı da bu önerilerden bir diğeri. Her meslek önemlidir, her meslekte insanların bilgili ve ahlaklı olması şarttır ama yargı kadrosunun bilgili ve meslek ahlakı açısından mükemmel olması sanki biraz daha önemlidir diye düşünüyorum. İyi yetiştirilmeyen hukukçunun cezasını vatandaşa ödetemeyiz, en azından ödetmemeliyiz.