Çok rahatladım hem de çok. Tam da dünyanın tüm karabasanlarının üstüme
çullandığı ve tüm umutlarımın kaybolmaya başladığı anda geldi
Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması: Şikayetçi olacaklarmış! Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı nca verilen kararın kendilerine ulaşmasını
bekliyorlarmış. Ulaşır ulaşmaz “gerekli inceleme ve değerlendirmeler
yapılacak, mahkeme kararı gereği Cumhuriyet Savcılığı na teslim edilmiş
imaj içeriğindeki TSK’ya ait bilgi ve belgelerin mevzuata aykırı
şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet verenler hakkında
adli yollara başvurulacakmış!”
Bu ülkenin yüz yıllık geçmişi ve yüz yıllık geleceği çalınmıştır
beyler. Bu ülkenin sırları kimlikleri sır adamların eline geçmiştir.
Hem de geleceğimizi teslim ettiğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri ile
adaletine teslim olduğumuz Türk adliyesi arasında bir yerlerde, en
fazla güvenmemiz gereken iki kurum arasında bir yerlerde çalınmıştır o
sırlar. O sırlarda dün bu ülkeye hizmet etmiş insanlarla yarınki
hizmetler için hazırlanan insanların isimleri vardır. Ve muhtemelen,
devlet dostu ve hizmetlisi o insanların listeleri, eylem planları, bir
işgal ya da bir isyan halinde toplanma noktaları, ikmalleri ile ilgili
tüm bilgiler, devlet düşmanlarının eline geçmiştir.
Bu basit bir olay değildir beyler. Bu “TSK’ya ait bilgi ve belgelerin
mevzuata aykırı bir şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine
sebebiyet verenler hakkında adli yollara başvurmakla” geçiştirilecek
kadar basit ve tek boyutlu bir iş değildir. Bu, çalanlar için bir
ihanet, çaldıranlar içinse başkaca bir suç tanımına girmezse en
azından evet en azından bir görevi ihmal suçudur. Ve bunun vicdani ve
ahlaki sorumluluğu, cezai sorumluluğundan çok daha fazladır.
Biz yıllarca ABD askerlerinin Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri
irtibat merkezine yaptıkları baskını “gururumuza indirilmiş bir
şamardan” ibaret sandık. Meğerse sadece gururumuza indirilmiş ve şamar
değilmiş o alçak saldırı, çok daha başka amaçlarla yapılmış ve çok
daha başka vahim sonuçları olan bir ince planın gereğiymiş. Dönemin TSK
İstihbarat Dairesi Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, bir
televizyon programında anlattı işin aslını ve o gündür bugündür de
yalanlanmadı söyledikleri.
Türk Devleti, Kuzey Irak Türkleri arasında uzun çalışmalar sonucu çok
ciddi bir organizasyon gerçekleştirmiş. O organizasyonda görev
alanların isimleri, unvanları, görevleri o karargahtaki çelik
kasalarda saklanırmış. O baskının asıl hedefi, o kasalarda saklanan
listelermiş! İsmail Hakkı Pekin’in televizyonda söylediğine göre o
listelerde yer alan liderlerin tamamı daha sonra imha edilmiş ve
bizim onca emekle yaptığımız örgütlenme dağıtılmış.
O gün yurtdışı örgütlenmesinin evraklarını ABD’ye kaptıranlar, ne yazık
ki bugün de bir işgale ya da bir isyana karşı yurtiçi yapılanmalarının
belgelerini kendi topraklarında kimliği meçhul kimselere
çaldırmışlardır. Tekrar ediyorum: Beyler, bu sıradan bir hırsızlık
değildir ve bunu basit bir basın açıklamasıyla geçiştiremezsiniz. Bu
gidişle artık ne yurtdışında ne de yurt içinde size güvenerek
hayatını riske edecek vatan fedaileri bulamazsınız.
Tarihimizde bir başka örnek vardır; bilirsiniz, en azından sizin
bilmeniz gerekir ama bilmeyenler için ben anlatayım. Birinci Dünya
Harbi’nden sonra işgal kuvvetlerinin Türk Genelkurmayı’ndan ilk
talepleri Teşkilat-ı Mahsusa evrakları olmuştur. O günün genelkurmayı
işgal altında bile o vatan fedailerinin listesi ve evraklarını işgal
kuvvetlerine teslim etmemiş, onlar işgalcileri oyalarken Teşkilat-ı
Mahsusa görevlileri, belgeleri imha etmişlerdir. Bugün Teşkilat-
Mahsusa ile ilgili pek evrak bulunmaması ondandır.
Teşkilat-ı Mahsusa bir yönüyle Türk Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bir
yönüyle de Türk Özel Kuvvetleri’nin ilk nüvesidir. İnanmış ve yürekli
insanlardı mensupları. Trablus’tan Kafkaslar a, Balkanlar dan
Türkistan’a her yerde, verilen görevleri canla başla yapmaya
çalıştılar. Başaramadıkları oldu ama asla geri dönmediler, asla teslim
olmadılar. İnandıkları dava yolunda canlarını verdiler. Nur içinde
yatsınlar.